Uzun bir yaşam maratonun ardında küçük bir kasabaya yerleşmişti. Kasaba halkı tarafında sevilen yardım sever bir kişiliğe sahipti, aylar sonra uğraştığı işinin başına gitmek için, Sabahın erken saatlerinde yola koyulmak için evden çıkmıştım, kaldırımda yürürken, yolun karşısına geçmeye çalışan bir genç bir kadını gördü ve öylece dalıp baktı kadına, kadın minnacık adımlarla nihayet karşı kaldırıma geçmeyi başarmıştı. Yeni yerleştiği bu kasabada ilk kez bu kadar heyecanlanmıştı. Buraya özgü bir heyecan değildi, dakikalarca beklediği bu sürede yaşamış olduğu bu heyecan mutlu olmasına yetmişti. Bu heyecan, Ayaklarını, yüreğini ve hatta tüm vücudunu titretmişti. Bu heyecanı sevinci ve mutluluğu yaşamak istemese de yaşanması gereken bir duygu sarmıştı her yanını.

Herkesin zaman geçsin diye beklediği ve anın içinde kaybolmadığı zamanlar vardır. Adam olduğum yere oturdu. Genç kadının her gün geçtiği yolun köşe başındaki kahvede oturmaya başladı. Genç kadın belki geçer umudunu yaşatmıştı yüreğinde, adam oturduğu kürsüde saatlerce kadının yolunu gözlemeye başladı. Belki kadın geçer diye yolunu gözlüyordu…

Genç bir kadın ile orta yaşlı bir adam birbirlerini çok seviyorlardı. Kısa bir süre önce tanışan bu öykünün kahramanlarından olan Adamın büyük bir duyguyla sevdiği genç kadına duygularını açmıştı. Uzun bir telefon konuşmasının ardından, günler sonra buluşmak için sözleştiler. Genç Kadın ile adamın oturdukları yerin yakınlarında, bir köprü var ve çoğu zamanda orada buluşurlar.

Bir gün kız başka bir erkek ile görüşmeye başlıyor ve zaman zaman kasaba dışına çıkarak eğleniyorlarmış. Tabi bu erkek kızın daha önce görüştüğü erkek arkadaşıymış. Adam bunu fark ediyor ve kızı kırmamak için ona bir şey söylemeden uzaklaşmaya çalışıyor. Dam kızın kendisine farklı çıkarlarının peşinde olduğunu anlamış.   Adam her gün biraz daha kızdan uzaklaşıyor.

Genç kız, oturdukları kasabada bir mekânda oturmayı teklif eder, adam endişeyle ben seninle her yerde otururum ancak, çevredekiler ve gideceğimiz tüm mekânlarda bizi tanıyan insanlar beni tanıyorlar ve kasabada beni herkes tanır. Genç bir kızla oturduğumu görürlerse herkes bizi konuşmaya başlarlar. Genç kız kısa bir süre düşünür ve haklısın der.

Bir akşam Kız adamı arar bugün buluşalım diye sözleşirler. Adam genç kızı oturduğu evin önünde kızı beklemeye başlar genç kız gelir arabaya biner ve hızlıca oradan ayrılırlar. Kasabanın ilerisindeki köprüye doğu yola koyulurlar. Yol boyunca sohbet edip, zamanın nasıl geçtiğini konuşurlarken, nihayet köprüye varılar.

Burada yaklaşık iki saat oturduktan sonra tekrar geri dönmek için oradan ayrılıp, kasabaya doğru yola koyulurlar. Adam genç kızı eve bıraktıktan sonra bir kafeye gider çay kahve derken saat hayli ilerlemiş vakit gecikmiştir. Adam orandan kalkarak eve doğru yürür.

  Aradan birkaç gün geçtikten sonra adam Kızı arayarak, son zamanlarda neden soğuk davrandığını sorar, Genç kız bu ilişkimizi ailemiz duyarsa nasıl bir cevap vereceğini bilmiyorum. Ben genç bir kızım istikbalini düşünmek zorundayım Adam anlayışla karşılar ve bir daha genç kızı aramayacağınız söyler. Küçük Aşk büyük adam hikâyesi de burada başlar…

Aynı mahallede oturuyorduk. Her gün başka bir erkekle geziyordu. Adı gizemdi, hepimiz onun mevzusunda ayrıcalıklı şeyler söylerdi. Lakin kimse gerçeği bilmezdi. Minnacık elleri vardı, bedeni çabuk üşürdü, gözleri ayrı bir güzellik katıyordu, Kahverengi gözlü buğday tenliydi Mahallenin erkekleri hayrandı ona. Bense içime ekmiş olduğum tomurcuklar büyüyüp fidan olmuştu. Asla kimselerle konuşmaz. Yalnız gelir geçerdi. Bir gün onunla yolda karşılaştık. Oldukça aşırı güzel bir yüzü vardı. Bana farkına varmadan gülümsedi. Şaşırdım. Fakat gene de onu seviyordum. Lakin o aşırı farklıydı. Gece süresince lambası yanardı. Uyumak yerine onun evini seyrederdim. Onu sevmediğim durumda her şeyiyle ilgileniyordum. Yavaş, yavaş onu gözlemeye başladım. O lahza anladım ki, Ona karsı hissettiğim şey sevgiymiş. Bundan bu şekilde o eve gelmeden uyuyamıyordum. Yanına gelen erkekleri kıskanırdım. Hepimiz onun kötü bulunduğunu söyleyince. Hep onu savunurdum. Onunla karşılaşmak için mahallenin köşesindeki durağın arkasında dururdum. Onu yolun karşı tarafına geçince gördüm. Bana göz uçlarıyla baktı. Yanımdan geçerken içimden ona seslendim dönüp bakmadı bile inceden inceye bir ses duyar gibi oldum “Büyük Adam Seni Seviyorum” dedi. Bana aramızdaki yaş farkını hatırlatmıştı, eve gidip ilk kez bir kadın için ağladım. Karar verdim ona olan aşkımı içimde büyüteceğim. Yolunu gözledim. Bir gün onu gelirken gördüm. Peşine düşmemiştim gözlerimin gördüğü yere kadar onu izledim ve gözlerden kaybolmuştu içimi kemiren hüzünlerle beraber kasabada bulunan meyhanede kendimi buldum.

Oysa alkol almamaya tövbeliydim.  Aşkın ne yaman bir ateş olduğunu tadanlar bilir. Gerçek aşk ise, Yaradan’ına ulaştıran bir merdivendir. Büyük adamın Küçük Aşk’ı yıkılmıştır. Adam artık her gece meyhane yolunu tutar ve ne yazı ki meyhanelerden çıkmaz olur.

Aşk kelimesinin tam anlamı hicrandır, ayrılıktır, ıstıraptır.

Adam yıllarca içinde yaşattığı ve büyüttüğü küçük aşk için yıllar sonra yakaladığı amansız hastalığın pençesinde kurtulmayarak yaşamını yitirdi. Yakınları tarafında evindeki eşyaları almaya geldiklerinde evinin duvarında “Küçük Aşk”, “Küçüğüm” ile “Ben de seni sevdim, sevdiklerim bunun gibi sen de ölme diye ben öldüm Küçüğüm” yazıların bulunduğunu görürler. Büyük bir adamın, Genç bir kıza karşı yaşamış olduğu bir öykü. Mezopotamya coğrafyasında AŞK’ın ne denli zor olduğunu ve yaşanılması mümkün olmayan yasaklarla örülü bir coğrafyada özgür yaşanılan hiçbir aşk öyküsü yoktur. Özgür yarınlarda yaşanılacak aşkların önünde saygıyla eğiliyorum.