Rahmetli anam. Okuma yazması hiç mi hiç yoktu. Ama bazen bir laf ederdi, önce bir anlam veremezdik, ancak biraz düşününce kitap bile yazılır diye düşünüyorduk. Örnek mi?..

Kıçınızdan donunuzu alsalar haberiniz olmaz ama uyanık geçinirsiniz, derdi. Gerçi o kıç demez üç harfli bir organımızdan söz ederdi. Ancak basın ahlak kurallarına uymak durumunda olduğumuz için onu yazmadım. Fazla detaya gerek yok. İnanıyorum hepiniz anladınız. Niye mi böyle bir giriş yaptım yazıma?

Söyleyeyim. Bir iki örnekle açıklayayım.

Birincisi; adamlar On Gözlü Köprü’nün iki ucundan birer ikişer gözlerini kapatmışlar, kafe yapmışlar, sahiplenmişler, yerel basında tık yok.

Ne zaman ki ilk olarak dile getirdim, daha sonra sağ olsun Tv21 Yayın Yönetmeni Taner Özbay kardeşimle birlikte yazıp çizdik yetkililer el attı ve o çirkin görünümü,  o haksız işgali sona erdirdik. Geçelim.

İkincisi; yedi yıl önce Diyarbekir’den Hazreti Süleyman’da bulunan sahabelerin başında dikili duran kutsal sancak, yedi sekiz yüz yıl sonra bir aklı evvelin aklına gelmiş;

“Yahu buradan çalınabilir,” demiş ve apar topar alınıp Gaziantep’e gönderilmiş.

Yine Diyarbekir yerel basınında tık yok.

Ne zaman ki ben dile getirdim; ancak o zaman yerel basının bir kısmında bir kıpırdama oldu. Benim gazetem işin peşine düştü.

Bunda başta yerel basın olmak üzere tüm resmi ve sivil kuruluşların büyük suçu var.

Bir; ey seçilmiş ve atanmışlar, yani Diyarbekir bir sancağı yedi yüz yıl korumuş kollamış da o günden sonra mı koruyamayacak, kollayamayacak. Bu yönetenlerin ayıbı olmasının yanında yerel basının da büyük ayıbıdır.

Yani Diyarbekir bu kadar güvenlikten yoksun, bu kadar sahipsiz, bu kadar kimsesiz mi? Bunca gizli, sivil, resmi emniyet teşkilatı varken, bunca asker, jandarma varken; bunca seçilmiş, atanmış devlet kurumları varken, bunca yıl korunmuş kutsal sancağı o günden sonra mı korunamayacak hale geldi?

O sancak tez elden gönderildiği yerden alınarak getirilip Hazreti Süleyman Camii’ndeki eski yerine konulmalıdır.

Biraz kendime bir pay çıkarayım.

Bu iki olayı da benim ortaya çıkarmam hem beni onurlandırıyor ama meslektaşlarım adına da çok üzüyor.

Gerçi bazı meslektaşlarım da haklı olabilir. Ajans haberciliği Diyarbekir’de gazeteciliği bitme noktasına getirmiş.

Meslektaşlarıma önerilerim;

Arkadaşlar ajans haberleri ile gazete sayfalarını doldurmaktan vazgeçin.

Ajans haberciliği siz arkadaşlarımın pasifize olmasına neden olmuştur.

Bırakın yazı işleri odasında vakit geçirmeyi, çıkın halkın arasına. Emin olun benim birkaç günlüğüne Diyarbekir’e geldiğimde duyduklarımdan, öğrendiklerimden çok daha fazlasını duyar, öğrenirsiniz…

Daha su yüzüne çıkmamış çok şey var Diyarbekir’de.

Çarşıya çıkın dolaşın, her hangi bir çay ocağında oturun bir iki çay için. İnsanları dinleyin. Emin olun bir ah der, bin ah dinlersiniz.

Bir de en önemlisi görmek için bakın.

Sevgili meslektaşlarım, biliyorsunuz Diyarbekir’i kendimden çok seviyorum. Gerçekten sizi de seviyorum. Sakın gönül koymayın bana. Gözlerinizden öpüyorum.

                                &

Bu arada iki çift sözüm de Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Meclisine.

Diyarbekir’de onca sorun varken, hangi aklı evvelin aklına uyarak mütedeyyin kesimin/seçmenin saygı duyduğu bir kişinin adını caddeden alarak birçok Diyarbekirlinin tanımadığı, kırsal kesim insanının ise hiç mi hiç bilmediği bir kişinin adıyla değiştirmeye girişmek hiç yoktan sorun yaratmaktır.

Sanki hiç önemli bir iş kalmamış gibi; Diyarbekir’in, tüm sorunları çözülmüş sıra, çelişkileri büyüten, bakiyesi bir ceviz kabuğunu bile doldurmayan tabela değiştirmeye gelmiş.

Bunlar küçük işler.

Bence Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi çok daha büyük işlerle uğraşmalı, var olan çok daha çapraşık sorunları çözmeye çalışmalıdır.

Muhaliflerin ağzına sakız vermenin bir alemi yok.

Ayrıca Valiliğin bu konudaki kararına evet ancak gerekçesini onaylamıyorum, nokta.

                              &

Sıra haftanın öğüdünde…

Kirveme öğütler;

Kirvem, babam derdi; êlin aklıyla iş yapanlar elin elin şiddetiyle karşı karşıya kalırlar.

Güzel bir hafta dileğiyle

Dostça kalın.

Anzele, büyük bir Balıklıgöl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

SURİÇİ DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ HALİNE GETİRİLSİN.

ŞEHRİN ESKİ STADI, ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI OLSUN.

Daha da önemlisi,

SUR İÇİNDE, YAKIP YIKILAN BÖLGELERDE EVLER, ASLINA UYGUN VE DİYARBEKİR EVLERİNE YAKIŞIR BİR BİÇİMDE YAPILSIN.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.