O kentte ezberlediğim sokak isimleri birer birer silindi hafızamdan...

Üzerinde düşündüğüm, yürüdüğüm, ıslandığım, koştuğum sokaklar... Kimse o sokaklarda neler yaşadığımı bilmeyecek; nasıl sevindiğimi, nasıl üzüldüğümü, nasıl umutsuz kaldığımı... Parke taşlarında ayak izlerim çoktan silinmiştir. Saatlerce baktığım sinema afişleri beni hatırlamıyordur artık. Yağmurdan kaçarken sığındığım tiyatrolar, sergi salonları ve eski kiliseler, ulu camiler, köprü altları... Ama isimleri yavaş yavaş yok oldu en tanıdık bulvarların... Hatırlamıyorum o sokak isimlerini, kar yağarken, ellerim ceplerimde hüzünlenerek yürüdüğüm sokakların isimlerini... Hani o eski şarkıların unutulmaya yüz tutmuş mısralarını mırıldandığım sokakların, Yürüdüğüm, ama uzakları özlediğim sokakların isimlerini...

Neydi isimleri o sokakların, neydi? ...

Biliyorum, O kentin tüm bulvarları, sokakları, sinemaları, tiyatroları, sergi salonları, çay bahçeleri yerli yerinde. Ama unutmak isimlerini, onların orada olduklarını bilmek ve dokunamamak ne acı...

İnsanlar uyurdu sıcak yataklarında ben gezinirken o sokaklarda. Duvarlara asılı afişler o kadar da önemli değildi benim için... Karanlıklar, sessizlikler, egzoz kokuları ve kirli havaları şehrin, o kadar da önemli değildi. Düşlerimde büyüttüğüm dağların eteklerini, Ihlamur ve kekik kokularını engelleyemiyordu hiçbir şey. Ben ve sokaklar, bir de eski ve güzel bir şarkı... İnsanlar olmadan da sokaklar güzeldi. Kar yağarken, kent beyazken, balkonlarda gülümsüyorken aşk merdivenleri ve zambaklar... Sokak lambaları ve parke taşları üşüyorken, çamurlu ayaklarıyla dans ediyorken bir sokak adamı mızıka eşliğinde, sokaklar güzeldi...

Sokaklar güzeldi, insanlar uyuyorken. Tek tük evlerden ışıklar taşıyorken kaldırımlara, mızıka ezgileri araba farlarına karışıyorken... Gececi sarhoşların yorgun göz kapakları kapanıyorken bir köşede, benim attığım her adım güzeldi gecede, hüzünler umuda dönüşüyorken...

O kentin sokaklarında benden önce; benden ve başkalarından çok önce kimler yürümüştür? Kaç milyon insan benim kurduğum düşleri kurmuştur yürürken... Kaç kişi aşık olmuş, kaç kişi vurulmuştur..? Ah diyorum, sokakların dili olsa da konuşsa...

Ağladığım tüm şarkıları, tüm şiirleri sokaklarda mırıldanıyorum.

Koklamadığım tüm çiçekleri, fesleğenleri, karanfilleri burada kokluyorum. Annemin, babamın ölmüş ellerini bu sokaklarda öpüyorum... Bu sokaklara doluyor mavi yürekli insanların ve mavi kanatlı kuşların sere serpe yaşanan öyküleri...

Şimdi o sokaklardan çok uzaklardayım...

Mevsimler geçerdi ve yağmur yağardı karla karışık... Martılar titrerdi... Ne zaman aklıma deniz gelse, titreyen martıları anımsarım.

Şimdi mevsimlerden kış olmalı o şehirde...

Yine sokaklar ıslanmıştır biliyorum... Yine martılar titrek, yine sokaklar ve gece dosttur yalnız adamlara... Bütün yağmurlar benim yürüdüğüm sokaklara yağıyordur yine, bütün yağmurları, O kentin yağmamış bütün yağmurları...

Şimdi o sokaklardan çok uzaklardayım...

Keklik kanatlarının gölgesinde koşuyorum, gelincik tarlalarında... Serin bir esinti yüzüme vuruyor... Yağmurun ıslak kokusu geliyor topraktan.

Ama o kentin sokakları ve gece hep aklımda...

Hep aklımda o yalnız kadınlar... O çaresiz adamlar...

O kadar yorgunum ki ve o kadar yalnız... Nerelere yağar yağmurların en güzeli, gece hangi kentin sokakları güzeldir bensiz?