Su olsam durmadan, yalnızca aksam... Çatlamış dudaklarına tanrısal bir bereket taşıyarak... Susarak, durmaksızın gözlerine baksam, sadece aksam, ay gibi parlak gözlerine...

Su olsam, yatağına sığmayan bir deli ırmak gibi, zincirinden kopmuş kıvrak bir kısrak gibi... Sadece aksam.

Hiçbir engeli tanımazdım biliyor musun su olsam, önüme çıkanları da beraberimde sürüklerdim. Anı yaşardım, yalnızca akma hızımdaki o büyüleyici coşkuyu düşünürdüm.

Kurumuş dudaklarına yaşam taşırdım mesela, damla damla sızardım yüreğine... Nefesine nefes olurdum; ciğerine inerdim su olsam. Su olsam yüreğine akardım, o yangın yeri yüreğine, o yorgun, o bahtsız yüreğine. Her nabızda yeni bir yaşam, yeni bir yol bulurdum kendime. Ölü hücrelerin canlanırdı benimle. Bir deli kan olurdum, coşardım içinde.

Su olsam; akıllardan uzak, yaşanmamış, orta çağdan kalma kutsal bir aşk destanı gibi akardım hayatına. Ruhuna dokunurdum, yanmış, kararmış ruhuna. Her dokunuşta, ruhunun solmuş yanları aydınlanır, baharda güneş görmüş toprak gibi kabarırdı. Ah ruhun ki sevgili; ne acılar çekmiş bir ben bilirim. Ruhun ki yaralı, kanamakta, ruhun ki yüzyıllardır aç. Su olsam önce ruhuna akardım.

Su olsam önce kendimi yakardım, sonra ruhunda tutuşurdum... Ateşle benzin gibi, yakmadık yer bırakmazdım ruhunda. Ateş benzini emerdi, senin de ruhun alevlenir yanardı.

Bir dosta, arkadaşa, sevgiliye ihtiyaç duyduğunda akardım su olsam,  bin yıllık kelamın kutsallığında akardım... Aşkına akardım, içindeki sevginin yüceliğine, gözlerinin ışıltısına. Bir büyü gibi beni sana bağlayan özleme akardım. Söze gerek kalmazdı, buluştuğumda teninde. Öyle delice, öyle usulca, öyle bereketli akardım.

Su olsam, benden yıldızlar kadar uzak, ama bir nefes kadar yakın bir kadının, -yani senin, kokusuna akardım. Dilinin ucunda daha söylenmemiş bir kelime uğruna canımı verir, akardım. Kaybetmek için değil, varmak için, yaşam bulmak için akardım.

Yüreğindeki okyanusa akardım sevgili, kıyılarına vurmak için her daim... Seni sevmek, durmaksızın kıyılara çarpmakmış anladım. Her gece ruhunun kıyılarını okşardım su olsam. Benim sana varışım, hüznün değil, mutluluğun dalgaları olurdu.

Su olsam önce kendimi yakardım.

Düşün, temmuzda yağmuru nasıl özlüyorsa toprak; nehir, denizine ulaşmak için nasıl sabırsızlanıyorsa ve bir ana, çocuğunun kokusuna nasıl hasret kalıyorsa uzun ayrılıklarda, öyle akardım. Uzaklık kavramını bir yana atıp, her gece başını göğsüme nasıl yaslıyorsan, usulca koynuma nasıl sokuluyorsan, öyle... Yüreğin uçurumlarda nasıl buluyorsa yüreğimin yolunu, yani beni nasıl seviyorsa, yani yüreğim senin için nasıl atıyorsa, öyle... Öyle, içimizdeki coşkunun büyüklüğü gibi coşarak akardım.

Su olsam önce kendimi yakardım... Sonra ruhuna akardım.  Akardım...