“Nerede o eski bayramlar?” dediğinizi duyar gibiyim. Ben özlüyorum o bayramları. Birliğin, beraberliğin, kucaklaşmanın, gülüşmenin bol olduğu o sevinçli günler yok artık. Şimdilerde insanlar birbirinden kaçıyor, tüm dünyayı saran virüs belası toplumsal değerlerimizi, bayramlarımızı da etkiledi. Artık özgürce bir araya gelemiyoruz, büyüklerimizi istediğimiz zaman ziyaret edip ellerini öpemiyoruz. Küçüklerimize sarılamıyoruz. O eski bayramları ben de özledim. 1970’li, 1980’li yılların bayramları çok daha neşeli, çok daha coşkuluydu. Hatırlıyorum da birkaç gün önceden alınan bayramlıklar, özenle katlanır yatağın başucuna konurdu. O gece sabaha kadar gözümüze uyku girmezdi. Erkenden kalkar, bayramlıkları giyer, camiye giderdik. Sonra annemizin, babamızın ellerini öper harçlıklarımızı alırdık. Annem bayramların milli yemeği olan kuru fasulye, pilav pişirirdi, tüm aile sofranın başına oturur yemeğimizi yerdik. Sonra mahalleye dağılırdık. Yakın komşuları, akrabalarımı ziyaret eder bayramlarını kutlar, harçlıklarımızı alırdık. Tatlılar da bayramın rengiydi o zamanlar, ziyaret edilen her evde istisnasız bir tatlı çeşidi ikram edilirdi.

Ailelerin çocukları çok uzak kentlerde de yaşasalar mutlaka bayramda baba evinde toplanırlardı. Sosyal olan insanın en güzel fotoğrafını bu bayramlarda görürdünüz. Çocuklardan sonra bu kez on, on beş yetişkin insan bir arada ev ziyaretlerine çıkardı. Tüm komşular ziyaret edilirdi, kahveler, çaylar, limonatalar, lezzolar bardaklara dolar boşalırdı. Herkes mutlu olurdu, kırgınlıklar, dargınlıklar kalmazdı.

Sonra kasabaya kurulan lunaparka gider, topladığımız harçlıkları burada harcardık. Dönme dolaplara biner, bisiklet sürerdik. Bayram boyunca farklı bir dünyaya gitmiş gibi şaşkın, heyecanlı, büyülenmiş gibi can gelirdi ruhumuza.

Şimdiki bayramlar öyle değil, ilerleyen teknoloji ve değişen toplum yapısıyla üstüne üstlük bir de yakamızı bırakmaya niyetli olmayan corona virüsü tehdidiyle geleneksel bayramlar tamamen yok oldu. Telefonla gönderilen bir mesajla veya sosyal medyada yayınlanan kes yapıştırmalı bir iki cümleyle bayramı geçiştirmeye çalışıyoruz. Oysa o zamanlar el öpmek bayramlaşmanın tek yoluydu. Çocuklarda da büyüklerde de o eski bayram coşkusunu görmek mümkün değil. Evlerde de o eski bayram telaşı yok artık. O zamanlar arefe gününde bir araya gelen komşular yardımlaşarak çeşitli tatlılar, ikramlıklar hazırlarlardı. Mahalle esnafından kolonyalar alınır, esans şişeleri doldurulurdu. Evlerden mis kokular yükselirdi. Eskiden bayramlarda tatile gidilmezdi, büyükler, hastalar ziyaret edilirdi. Şimdilerde şehirler boşalmakta, insanlar tatil amacıyla sahil kentlerine kaçmaktadır. Bayramda tatile çıkmak, yazlıklara akın etmek ayıp sayılırdı. Herkes evinde kalırdı.

Eskiden yaşlılar  kendilerini ziyarete gelecek, ellerini öpecek torunlarına veya diğer çocuklara önceden mendil içine koydukları harçlıkları verirlerdi. Harçlık verileceğini bilen çocuklar da mutlaka o eve gelir kendisi için hazırlanmış mendili alırlardı. Bu atlanmayacak kadar değerli bir gelenekti. O zamanlar cep telefonları, bilgisayar oyunları, internet salonları henüz girmemişti hayatımıza. Semtimize gelen salıncaklar en güzel eğlencelerimizdi. Pamuk helvacı, Eskimocu, baloncu, elma şekerci, macuncu beklerdi her sokağın başında. Eskiden mesaj yerine kart gönderirdik sevdiklerimize. Tebrik kartlarıyla postaneler dolar taşırdı.

Hayat daha samimi ve yalansız yaşanırdı. Dostlar, arkadaşlar, komşular, akrabalar içten sarılırdı bayramlarda, kucaklaşmalar çok sıcak olurdu. Şimdilerde bir dost gülüşüne hasret geçiyor bayramlar.

Artık bayramlar da çok değişti; bu yüzden “Nerede o eski bayramlar?” diyenlere hak vermemek elde değil. Ah nerede o eski bayramlar, o eski insanlar?