Geçtiğimiz hafta siz değerli okuyucularım Silvan Tarihçesi (1) adlı yazımı paylamıştım. Bu haftada yine siz değerli okuyucularıma Silvan Tarihçesi (2) adlı yazımı sizlerle paylaşıyorum.  

Silvan tarihçesi, bu kadim kentin tarih boyunca gören herkesi büyülemiş ve etkilemiştir. Eminim ki, sizlerde bu tarihi gerçekleri okuyup öğrendikten sonra sizlerinde içinde bir hayranlık duygusu oluşacaktır. Tarihini sev, geçmişini yaşat ki, geleceğe bırakacağın bir serin olsun. 

BİR SEVDADIR SİLVAN

Rivayetlere göre yedi kere yıkılan ve tekrar kurulan Silvan; tarihi geçmişiyle eski olduğu kadar, dolayısıyla da güzel bir şehir aynı zamanda. O şehri kadim ki tarih boyunca gören herkesi büyülemiş ve etkilemiştir. Bu etkinin altında kalanlar, methini duyanlar bu şehri, bu şehri zapt edemediklerinden yada güzelliğini çekemediklerinden olsa gerek Roma Generalleri ve hülagunun oğlu yeşmut gibi yakıp yıkarak kötü bir iz bırakmış, yada bu şehre olan sevgilerinden dolayı Büyük Tigran ve Mervaniler gibi başkentleri yapacak kadar onurlandırmış yada Hamdaniler, Artukiler ve Eyyubiler gibi dünyanın en güzel ve en farklı yapılarıyla donatıp güzel eserler  bırakmış yada Krallar Kralı Büyük Tigran ve Bizans İmparatoru Justinianus gibi kendi adlarını bu kente vererek bir gün gelir de adları unutulmasın diye Silvan’la birlikte ölümsüzleşmek istemişlerdir.

SİLVAN MALABADİ KÖPRÜSÜ

Diyarbakır'ın Silvan İlçesi yakınlarında, Batman Çayı üzerinde bulunan Artuklular döneminden kalma köprü.

Timurtaş bin İlgazi bin Artuk tarafından 1147 yılında yaptırılmış olup 7 m. eninde ve 150 m. uzunluğundadır. Yüksekliği, su seviyesinden kilit taşına değin 19 m.'dir. Renkli taşlarla inşa edilmiş, onarımlarla günümüze kadar ulaşmıştır.

Köprü cephesinde bulunan ve son kısmı okunamayan bir başka kitabeden 1250 yılında Osman isimli bir kişi tarafından yapıldığı öğrenilmektedir.

Dünya tarihinde, köprü mimarisinde önemli yer tutmuş Malabadi Köprüsü türkülere, destanlara, şiirlere, masallara konu olmuştur. Dünyanın en büyük taş kemerli köprüsüdür. Yapım tarihi bilinmemekle birlikte, inşaatın birkaç kez yıkıldığı bilinmektedir. İnşaata gri kalker kullanılmıştır. Köprü üzerinde netliğini yitirmiş yazı ve kabartmalar Hasankeyf ve Cizre köprülerindekine benzemektedir.

Evliya Çelebi köprünün Abbasilerce yapıldığını bildirir. Özelliği, biçimi, boyu ve sağlamlığı ile Anadolu’da yapılmış bütün köprülerden daha üstün olduğunu belirtir.

Köprünün en büyük gözü iki kaya üzerine oturtulmuş olup, 38.60 m. genişliğindedir. Tüm köprü uzunluğu 220 m., eni 7 m.'dir. Üzerinde iki oda, iki geçiş kapısı vardır. Silvan tarafından köprü altında da odalar vardır. Köprünün esas kemerinde açıklık 40 metre, anahtar yüksekliği 20 metredir.

Kervan devrinde yapılmış olmasına rağmen bugünün stabilize, en ağır tonaj ve mimari anlayışına çok iyi uyum sağlıyor. Kervan devrinde yapılmış tarihi köprüleri içinde Malabadi’den daha büyük açıklıkta olanı yoktur. Ortadoğu’nun yıkılmamış tarihi köprüleri arasında böyle bir tanesi daha yoktur.

Son dönemde 1930 ve 1956`da, iki kez onarım görmüş ve sonra yanına betonarme, yeni bir köprü yapılmıştır. Köprünün, büyük taştan kemeri Ayasofya’nın kubbesini rahatlıkla içine alabilecek kadar muhteşemdir.

Dünyanın en geniş taş kemerli köprüsüdür. Her biri başka uzunluklarda ve kırık hatlar halinde üç bölümden oluşan Malabadi Köprüsü, doğu ve batıda hafif eğimlerle yollara bağlanmıştır. Orta bölüm kayalıklar üzerine oturtulmuş bir kitle halindedir. Köprünün boyu 150 metredir. Eni 7 metredir. Yüksekliği ise alçak su seviyesinden kilit taşına kadar 19 metredir. Köprü renkli taşlarla inşa olunmuştur. Büyük kemerin iki tarafında 4. 5-5.3 metredir. Ölçüde, iki hafif kemerli odacıklar, büyük kemerin üst ortasında, gelip geçişin, kontrol edildiği 5 metre genişlikte kargir bir kapı ve bunun iki tarafından da ayrıca iki kapı vardır. Bunlardan doğu tarafındaki kalmış, diğeri yıkılmıştır. Bunların sol taraflarından birer merdivenle odacıklara inilir. Bu odalara yüksek tavanlı ve tuğla örtülüdür. Pencereleri geniş ve büyüktür. Kemerin her iki yanında, iç tarafta kervan ve yolcular tarafından, özelikle kışın zorlu günlerinde barınak olarak kullanılan iki oda bulunmaktadır. Köprü nöbetçileri tarafından da kullanılan bu odaları daha önceleri dehlizlerle yolun dipleri ile bağlantılı olduğu, gelen kervanların ayak seslerinin bu dehlizler vasıtası ile daha uzaklarda iken duyulduğu söylenir. Evliya Çelebi köprüyü şu şekilde tanıtmaktadır. “…Doğrusu, üstat mühendis var kuvvetini sarf ederek bu köprüde öyle sanatlar göstermiştir ki, bu işçiliği geçmiş mimarlardan hiç birisi göstermemiştir.” Albert Gabriel de köprü için şöyle demektedir: “Modern statik hesabının olmadığı devirde bu açıklıkta o zaman için böyle bir eser hayranlık ve takdiri muciptir. Ayasofya’nın kubbesi köprünün altına rahatlıkla girer. Balkanlarda, Türkiye’de, orta Şark’ta bu açıklıkta, bu yaşta köprü yoktur.”