Röportaj: Faruk BALIKÇI

Fotoğraflar: Fatma TEMEL

Diyarbakır Yeşil Sol Parti’nin 10. Sıra Adayı Êzidi Azad Barış, bu haftaki söyleşimizin konuğu. Doğduğu yer Karacadağ Viranşehir’e bağlı ama kendisini Diyarbakırlı olarak görüyor. Hayatının bir bölümü yurt dışında geçmiş, üç dil biliyor. Azad Barış, “Diyarbakır benim ana kucağım. Burada Êzidiliğe büyük bir saygı, büyük bir sahiplenme var. Meclis’e girersem dezavantajlı bütün grupların sözcüsü olmak isterim” diyor.

*Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız? Azad Barış Kimdir?

Urfa’nın Viranşehir ilçesine bağlı Karacadağ’ın Zewra köyünde dünyaya geldim. Ama kendimi Diyarbakır kültürünün hafızası içerisinde görüyorum. Akademisyen ve siyaset içinde olmam yanı sıra hepsinden en baskın tabii ki Kürt kimliğimdir. Kürdüm böyle biliniyorum. Sosyologum, felsefe doktorası da yaptım. Almanya, Avusturalya, İngiltere ve Amerika’da yaşadım. Son on yıldır da Türkiye’deyim. Bir araştırma ve düşünce kuruluşunun başındaydım. Aday olunca arkadaşlara devrettim. Ben yıllardır HDP’de strateji sözcüsüydüm. Dolayısıyla benim çalışmalarım akademi, siyaset ve strateji üzerine. İletişim stratejisi diyebiliriz. Ama hiçbir yerde öyle tanınmak istemem.

İsmi unutulan küçük köyden çıkıp, Avrupa’da büyüdüm ve tekrar buraya geldim. Bugün Diyarbakır’dayım ve Diyarbakır aslında annemin evi, kucağı olduğunu düşünüyorum. Esas beni kucaklayan ve kalmam gereken bir yer. Bunu söylerken de siyaset yaptığım için değil, gerçekten Diyarbakır’ı öyle görüyorum.  Ben Diyarbakır’da iken aynı geçmişte boşaltılan, ezilen Afrin’i, Şengal’i düşünerek buradayım. İmkân ve olanaklar burada bir ev kurmaya çalışıyorum. Yersiz, yurtsuz olmak istemiyorum. Hep öyleydi. Çünkü Almanya’da mülteciydim. Kürtler içinde bir Êzidiydim. Êzildîler için de Êzidîlerin geleneklerini yerine getirmeyen modern biriydim. Dolayısıyla gelenekçi dünyadan kopmamış, modern dünyayla ilişki kurmuş, sürekli dövülen bilinmeyen küçücük bir kimliğim. Bir insanım.

“Êzidîlerin sesi bin yıllardır susmuş”

*Neden Yeşil Sol Parti’de siyaset yapmak istediniz?

Ben üniversite dönemlerinde anarşist gruplarla arkadaşlık kurdum. Sol radikal gruplarla ilişkim vardı Almanya’da büyüdüğüm için siyasete hep ilgi duydum. Aileden siyaset var. Babam siyasette Kürt hareketinin içindeydi. DDKD kökenliydi. Annem yine Kürt modern hareketin içindeydi. Dolayısıyla aile  tamamıyla siyasetin konuşulduğu bir yerdi. Benim bağımsız kalmam mümkün değildi. Almanya’da Demokratik Sol Parti’nin içinde yer aldım. Siyasetin merkezinde hiç oturmak istemedim. HDP’ye dahil olmam Şengal katliamı ile başlayan bir süreç oldu. Yeşil Sol Parti içinde siyaset yapmam gerektiğine inandım. Çünkü Êzidîlerin sesi bin yıllardır susmuş. Konuşmak gerekiyordu ve siyaset buna olanak sağladı. Onun için siyasete girdim. Onun için Yeşil Sol Parti’deyim.

*Halkın ilgisini nasıl buluyorsunuz, Êzidî kimliğiniz ön plana çıkıyor mu?

Aslında bir dinsel ve etnik kimliğe sıkıştırılacak biri değilim. Sıkıştırılmakta istemem. Êzidî olmamdan dolayı Kürt kimliğim çok baskındı. Êzidî olmamdan dolayı ilk öğrendiğim dil Kürtçedir. Êzidî olmam bana, 72 millete ayni nazarla bakmayı gerektiriyor. Kürt kimliğim ve Êzidîlik baskın ama ben burada Ezidîliği aramadım. Ben aslında Kürt kimliğinden dolayı buraya geldim. Çünkü mücadelenin en büyük cephesinden mücadele etmeye çalıştım. Küçük cephede mücadele etmek yorgun düşürürdü. Gücü önce birleştirip mücadele etme kararını aldım. Ben kendim başvurmadım arkadaşlar davet etti. Basından öğrendim Êzidî kontenjanı olduğunu. Ama burada Êzidîliğe özellikle büyük bir saygı, büyük bir sahiplenme, büyük bir kucaklama var. Halk inanılmaz bir şekilde ilgi duyuyor. Bu beni çok sevindiriyor. Umarım şımarmam. Öyle bir tehlike var. Olgun bir yaşta olduğum için herhalde baş ederim diye düşünüyorum. Gittiğimiz yerde bana Zerdüşt peygamberin torunu gelmiş diyorlar. İlgi ve saygı duyuyorlar.

“Dezavantajlı bütün grupların sözcüsü olmak isterim”

*Milletvekili seçilirseniz önceliğiniz neler olur?

Önceliğimiz Kürt sorununun çözümü olacak. Ancak, Êzidîlerle ilgili yapacağım işler var. Bunu sadece Êzidî kimliğime sahip olduğum için değil, büyük felaket bağlamında yapacağım. Garo Paylan’ın bıraktığı yerden devam ederim. Êzidîler tarihten hep sahipsizdiler. İçlerine kapalı bir topluluktu. Ama bu değişti artık. Marks’ın da dediği gibi ‘Trajediler üretici oluyor’ bazen. Bu son trajedi bize kendi üzerimizden düşünmeyi öğretti. Kendimizle ilgili bir tasarım yapmayı, bir konsept çerçevesinde Dünya ile bir bağlantı kurmayı öğretti bize. Vekil seçilmem durumunda hiç şüphesiz Êzidîlerin meselelerini önceleyeceğim. Her şeyden önce bu toprakların Êzidîsizleştirilmesine izin vermeyeceğim. Geri dönüşleri için inanılmaz mücadele edeceğim. Zaten şu anda da ediyorum. Bunu devam ettireceğim. Daha sağlam bir şekilde bunu yapacağım. Diğer taraftan yine 73. ferman olarak tarihe geçen bu yeni katliamı, Jenosidi Türkiye parlamentosunda kabul ettirmek için mücadele edeceğim. Ve dünyaya yayılması için elimden geleni yapacağım. Diğer taraftan azınlık haklarının anayasal güvence altına alması için elimden gelen her şeyi yapacağım. Ben dezavantajlı bütün grupların sözcüsü olmak isterim. İnançlar, etnisite diğer cinsel yönelimler de olabilir, hiç fark etmez. Hepsinin başımızın üzerinde yeri var. Bunu söylerken de iş olsun diye değil, hakiki bir hakikat üzerinden bütün dezavantajlılar ve az bırakılmış halkları savunacağım.

“Elimize tarihi bir fırsat geçti”

*Seçmenlere bir çağrınız var mı?

Seçmenler için iki cümlelik bir şey söyleyeyim; tarihi yazmak için tam da elimize bir fırsat geçmiş. Bu fırsatlar her zaman gelmez. Ali Şeriati’nin önemli bir sözü var; ‘Fırsatlar tek kereliktir’, onu nasıl kullandığınıza bağlıdır. Elinizden gittikten sonra bir daha onu geri alamazsınız. Ne tanrılar, ne melekler ne krallar size o fırsatı vermez. Bu bir fırsattır, bu fırsatı iyi değerlendirmek lazım. Herkes oyunu kendisine versin. Ona yakın kimse ona versin. Müthiş bir mücadele veriyoruz. Onun için de ben Azad Barış olarak, bir Êzidî ve Yeşil Sol Partili olarak herkesin oyunu istiyorum.

“Babamın hayali yerine geldi”

*Diyarbakır’da aday olmaktan mutlu musunuz?

Beni en çok mutlu eden ve duygulandıran buradan aday olmaktır. Diyarbakır’ı hak ediyor muyum diye kendime soruyorum. Duygulanıyorum açıkçası. Bunu birinci sıra ya da onuncu sıra adaylıktan bağımsız olarak söylüyorum. Benim babamın hayaliydi çünkü ve onun hayali yerine geliyor. Babam her zaman Diyarbakır’da bana yatırım yapıyordu. Benim Kürt siyasal hareketinin içinde yer almamı istiyordu. Ama ben akademiyi tercih ettiğim için biraz buruktu. Şair bir babam vardı geçen yıl kaybettik. Babam eğer bugün hayatta olsaydı herhalde Dünyanın en mutlu babası olurdu. Teşekkür ediyorum Diyarbakır halkına. Çok çok duyguluyum.

“11 vekil çıkarıp Amedspor ile maç yapmak istiyoruz”

*Seçim çalışmalarında sahadasınız, ilgi nasıl?

İlgi çok büyük ama kırgınlıklar var. İnsanlar ziyaret edilmemiş, ciddiye alınmamış. Yalnız bırakılmışlar. Şimdi onların o gönüllerine dokunmamız lazım. Gönül köprülerini kurmamız lazım. Özellikle Kürtçe konuştuğumuzda dünyaları değişiyor. Çünkü Kürt Müslümanlığı, Kürt dindarlığı hiç bir zaman yobaz olmadı. Bütün kültürleri içine aldı. Ne zaman ki devlet müdahale etti. Ne zaman ki devlet Türk-İslam sentezi üzerine yeni biçim vermeye başladı o zaman kötülükler vuku buldu. Yoksa herkesi kabul edecek kadar büyük bir kalbi var, sofrası büyük, herkese yer veriyor. Bu beni çok duygulandırıyor. Ben kazandım zaten Diyarbakır’ı. 11 vekil çıkarmayı zorluyoruz. 11 çıkarıp Amedspor ile biz bir maç yapmak istiyoruz

*Futbol ile ilginiz var mı?

Benim golfa ilgim var. Belki ilk golf oynayan Kürt olabilirim. Ya da çok az Kürt’lerden biri olabilirim. Futbolda bir ara oynadım. Savunma amaçlı boks yapmışlığım vardır. Aynı zamanda yüzüyor, koşuyorum. Genç arkadaşlar beni seviyor. Benim akademik çalışmalarım içinde zaten gençler var. Onların zihinsel gramerlerini çok iyi anlıyorum. Onlarla aynı dilsel ve ruhsal grameri kurduğum için çok iyi bir etkileşim alıyorum. Dolayısıyla yaşlı bir dil, yaşlı bir ruhla dolaşmıyorum. Biz daha iyisini hak ediyoruz. Bunu sahiplenelim. Yeni bir yüzyılı heba etmeyelim. Herkes sandıklara gitsin. Bizim oylarımız altın değerinde, onu iyi kullanalım, değerlendirelim.