Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili Okurlarım.

Son günlerde “Helalleşmek” furyasıdır almış başını gidiyor.

Kimse bu helalleşmenin kiminle/kimlerle olacağını, nasıl olacağını, kimlerin kimlerle helalleşeceğini söylemiyor.

Helalleşmeden ne anladıklarını, ne anlamamız gerektiğini belirtmiyor.

Helalleşmek geçte olsa iyi de…

Adet yerini bulsun diye mi?

Günün modası, biz de uyalım diye mi?

Tamam çocuklar siz haklıymışsınız. Ama oldu bir kere. Ne yapalım. Büyükler döver de sever de misali bir helalleşme mi?

Olmuş bir kere yapacak bir şey yok diyerek yapılacak bir helalleşme mi?

Siyasiler sanırım helalleşmeyi, basit sözlük anlamıyla; alışverişte ya da uzun sürecek bir ayrılış sırasında birbirine hakkını helal etmesi anlamında ele almıyorlardır.

Bakın birileri ne demişti zamanında;

“Neyin helalleşmesi?.. Helalleşme olayı sadece ve sadece insanları avutmak amacıyla veya insanların inançları veya duygularını sömürmek amacıyla... Onların yaşadıkları sıkıntıları nasıl unutturabiliriz, öyle bir çaba... Bu beyhude bir çabadır...”

Ben de diyorum ki

Kısaca helalleşme bir seçim yatırım mı, bir anlamda suçluların aklanması mı? Yoksa hukuki bir yaptırımı olacak mı? Bu sorulara cevap yok…

Bu sorular cevap bulmadıkça “helalleşme” sözünün bir anlamı olmaz.

&

Bir bakalım kimler ne demiş.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan;

Kürtçe konuşmanın, türkü söylemenin, okumanın, yazmanın suç olmaktan çıkarılması başta olmak üzere asırlık tüm sorunları çözecek adımları, biz attık biz!

Ey savcılar, hâkimler, hatta polisler bu söze lütfen kulak verin.

Aziz Sancar;

Hayatta hep aynı olunmaz. Bazen sonbahar mevsimi gibi olmalıyız, daha güzel bir baharın gelmesine yer açmak için, bizi inciten işe yaramayan her şeyin içimizden düşmesine çıkmasına izin vermeliyiz. Bir ağaç gibi onları rüzgâra, toprağa, kışa teslim etmeliyiz.

Teşekkürler Aziz Sancar Hocama…

Cumhuriyet Gazetesi okuyarak, solcu olunan bir coğrafyada, ne yazık ki gerçek anlamda bir ‘muhalefet’ gelişmiyor.

İşte en büyük sorunumuz da bu!

Eren Keskin

İşte bu söze katılıyorum…

Eski MİT yöneticisi: İşkence yaptım, pişmanlık duymam, şimdi daha ağırları var.

Selam olsun Cumhuriyet savcılarımıza…

Ve Yaşar Kemal;

İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar.

Ellerinden öpüyorum Değerli Üstadım…

&

Kulağa hoş gelen sözler

Sosyal medyada okudum;

Kim demiş bilmiyorum ancak gönülden katılıyorum.

Cehennem korkusu seni iyi bir insan olmaya zorluyorsa aslında sen pisliğin tekisin.

&

Bir söz de benden

Sanırım bu haftaki yazım biraz ağır oldu. O zaman biraz yüzleri güldüreyim.

Diyarbakırlıya sormuşlar;

- Diyarbakırlı olmasaydın nereli olurdun?

- Valah çok mahcup olurdum, demiş.

&

YAŞAMAN LAZIM;

MASKE TAK,

MESAFEYE ÖZEN GÖSTER,

KENDİNİ ve ÇEVRENİ TEMİZ TUT.

AŞI OL KARDEŞİM

AŞI OL!

&

Türkiye Ne Zaman düzelir?

“Eşitçe ve özgürce, bir arada yaşayalım.” dedi ve devlet bu isteği fakatsız amasız kabul etti, iste Türkiye o zaman düzelir.

&

Ulu Camiye;

Engelli insanların da girebilmesi için

Rampa yapılmalı...

&

Şimdi de sıra haftanın öğüdünde

Kirveme öğütler

Kirvem;

Kant'a göre mutluluk için üç şey gerekliymiş;

1-Yapacak bir iş,

2-Sevecek bir insan,

3-Umutla beklenecek bir şey.

Hadi şimdiden aramaya koyul.

Zor olduğunu biliyorum.

Kolay gelsin…

&

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerinin aynısı/tıpkısı bir biçimde yapılsın.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.