Ahmet SÜMBÜL

DİYARBAKIR, Ortaçağ'da Mezopotamya Bölgesi’nde maden sanatında Musul ile birlikte adı anılan tek kent idi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde bronzdan yapılan toplar, Diyarbakır'daki dökümhanelerde yapılıyordu. Aynı şekilde heykel, kandil, şamdan, çan, havan, kılıç mutfak ve süs eşyaları üretilirdi. Halen maden sanatı literatürüne giren birçok bakır, gümüş, pirinç, tunç, altın gibi madenlerden üretilen ürünler Diyarbakır ismi ile anılır. Diyarbakır altın hasır bileziği, bronz havanı, bakır tepsisi, bakır kazanı (nıkre), bakır tası, gümüş şamdanı gibi...

Madenin işlenmesi ve bundan değişik ürünler elde edilmesi, insanlık tarihinde ateşin bulunmasından sonra bir çığır açmıştır. Çünkü maden cevherini eritmeyi öğrenen insanlar, bunlardan savunma ve saldırı silahları yapmayı, depolama ve saklama için kaplar üretmeyi başarmış. Yeraltından çıkarılan madenlerin cazibesi, ana ihtiyaçlar dışında kadınlar için süs eşyası olarak da kullanılmıştır.

Maden sanatı, insanların ihtiyaçları dışında bu ürünlere şekil vermesiyle günümüze kadar ulaşabilmiş ve bu sanat ilk çağlardan beri gerek bakırcılık, gerek gümüşçülük, gerek kuyumculuk olsun halen eskisi kadar görkemli olmasa da devam etmekte.

Çok az örnek günümüze kadar gelebildi

Maden ile üretilen objeler gündelik hayatta kullanılan bir obje olmalarının yanı sıra zengin bir simgesel anlam da taşımaktadırlar. Genel halk kitlesinin kullandığı sade üretimler dışında sınıfsal erkin temsili olan üretimler de yapılmıştır.

Madenin geri dönüştürülebilme özelliğinden dolayı çok fazla obje günümüze kadar gelememiştir. Coğrafyanın siyasi kaderi haline gelen çalkantılı dönemlerde, savaşlarda ya da ekonomik darboğazlarda o anki talebe göre bakır, bronz, pirinç, demir gibi madenler eritilmiş ve bu dönüştürme işlemi gerçekleştirilmiştir.

Farklı kültürlerin kaynaşması

Farklı kültürlere sahip halkların bir arada yaşadığı Mezopotamya Bölgesi’nde ortaya çıkan metal sanat eserlerinde Anadolu'nun yanı sıra değişik bölgelerin ve kültürlerini yansıtan örnekler görmek mümkün.

Bu bölgede yapılmış eserlerde özellikle Artuklu metal eserlerinde Orta Asya, Suriye, İran ve Mezopotamya kökenli kompozisyon ve tekniklerin yanı sıra, eski çağ ve Bizans Sanatının da etkisi gözlenebilmektedir. Artuklu devri, Güneydoğu maden atölyelerinin, Kuzey Suriye'deki atölyelerin etkisinde kaldıkları, bu bölgeden gelen ustaların, dönemin sultanları için yaptıkları döküm tunç havan, şamdan, kandil ve ayna gibi çeşitli eserler üzerinde yer alan imzalarından anlaşılmaktadır.

Diyarbakır ve Musul etkili merkezlerdi

Ortaçağ maden sanatının önde gelen merkezleri Mezopotamya Bölgesi’nde Diyarbakır ve Musul olmuştur. Bu iki tarihi kent aynı zamanda bir ekol oluşturarak, halen maden sanatı literatürüne giren birçok bakır, gümüş, pirinç, tunç, altın gibi madenlerden üretilen orijinal ürünlerle anılmaktadırlar.

Özellikle Diyarbakır, Musul, Suriye ve Mısır'da maden sanatı konusunda kullanılan teknikler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde maden sanatının doruğa ulaşmasına etkili olmuşlardır.

Yüzyıllardır aynı teknik kullanılıyor

Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu'daki birçok atölyede olduğu gibi Diyarbakır'da faaliyet gösteren işliklerde üretilen bakır, pirinç ve bronzdan yapılan eşyaların, Kuzey Suriye Bölgesi’nde bulunan ünlü kentlerin atölyelerinde yapılan ürünlerle gerek formuyla gerekse yapım ve benzeme tekniğiyle yakın bir benzerlik içinde olması, bu etkileşimin günümüzde de sürdüğünü göstermektedir.

Türkiye madencilik tarihine ait en eski buluntular, Diyarbakır Bismil yakınlarındaki Çay Önü Tepesi’nde yapılan kazılarda ele geçmiştir. M.Ö., 7000 yıllarına ait olan bu materyaller saf bakırın soğuk dövülerek şekillendirilmesinden oluşmuştur.

Diyarbakır'dan ihraç ediliyordu

Diyarbakır'da başta bakır olmak üzere, gümüş, altın gibi birçok maden cevheri bu işin erbabı zanaatkarlar tarafından kurulan imalathanelerde işletilirken, bu madenlerden üretilen eşyaların bir kısmı da Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, İstanbul, Bağdat, Kahire, Şam, Basra gibi kentlere ihraç ediliyordu. Bu ihracatla hem madenden üretilen sanat ürünlerinin piyasada dolaşımı sağlanıyor, hem de diğer bölgelerde aynı işin yaygınlaşmasına neden oluyordu.

Bronz ve pirinç dökümhaneleri

Günümüzde olduğu gibi Ergani, bu dönemde de en önemli bakır üretim merkezlerinden biriydi. Selçuklu ve Beylikler döneminde, Anadolu'daki önemli bronz işlikler bulunduğu kentlerden biri olan Diyarbakır'da, Ortaçağ'dan beri geleneksel olarak bakır, pirinç ve bronzdan çeşitli eşya ve mutfak kaplarının üretimi yapılmıştır. Süryani kaynakları, Kuzey Suriye'de kiliseler için döküm halinde bronzdan yapılan büyük çanların, başta Diyarbakır, Urfa ve Siirt'te bulunan bronz atölyelerindeki dökümhanelerde yapıldığını yazar.

Hünerli ustaların elinde şekillenirdi

Ortaçağ'da da Diyarbakır'da bronz ve pirinç üretimi yapan atölyeler mevcuttu. Bu atölyelerde heykel, kandil, şamdan, çan, havan, ayna ve kılıç gibi eşyalar üretilirdi. Heykeller, şamdanlar, çanlar kum ve balmumu tekniği ile kalıba konur ve bu şekilde çoğaltılırdı. Yine bakırdan döküm ya da kabartma tekniği kullanılarak birçok süs eşyası talep üzerine yapılar sahibine teslim edilirdi.

En büyük atölyeler Diyarbakırdaydı

Anadolu Selçuklu ve Beylikler döneminde olduğu gibi, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki en büyük atölyeler yine Diyarbakır'da bulunmaktaydı. Ergani'den elde edilen ham bakır, hem askeri, hem de sosyal alanda kullanılmak üzere Diyarbakır'da bulunan kalhanelerde işletilmekteydi.

Osmanlıların Diyarbakır'ı topraklarına katmalarının ardından, burada darphane kurarak, zengin maden rezervlerine sahip kentteki maden ocaklarını işletmişlerdir.

Dünyanın birçok bölgesinden kuyum için gelirlerdi

EI sanatları alanında ileri bir seviyede olan Osmanlıların Diyarbakır'a hakimiyeti ile beraber, 16. yüzyılda, el sanatları alanında özellikle kuyumculukta Diyarbakır'ın ünü sınırları aşan bir seviyeye ulaşmıştı.

Kentteki güherçile imalathanelerinde elde edilen işlenmiş güherçileler Halep ve Trablusşam'a kadar gönderilmiştir. Diyarbakır Valisi Hasan Paşa'nın 1599'da yaptırdığı han ve kapalı çarşıya, dünyanın dört bir yanından gelen kuyumcular, getirdikleri ham taşları burada satarak yerel ustaların yaptıkları broşları, gerdanlıkları, hasır bilezikleri, süslü avizeler vb. süs eşyaları satın alarak giderlerdi.

Mevlana Türbesi'nin gümüş kapısı Diyarbakır'da yapıldı

Mevlana Türbesi'nin gümüşten yapılmış tezyinli ikinci kapısı, Vali Hasan Paşa tarafından Diyarbakır'daki kuyumculara yaptırılarak armağan edilmiştir. IV. Murat, Bağdat'ı aldığında "Emiikin-i mübareke" tezyinatını Diyarbakırlı kuyumculara ısmarlatması, Diyarbakır'ın bu dönemde maden sanatı alanındaki başarısına ve ulaştığı seviyeye işaret eder.

12. yüzyıl ortalarında Diyarbakır'a gelen ünlü seyyah Evliya Çelebi'nin kentte üretilen kılıç, gaddari, hançer, balta ve bıçakların çok ünlü olduğundan söz etmesi, Diyarbakır'ın 17. yüzyılda kuyumculuğun yanı sıra diğer el sanatları alanında ileri bir düzeyde olduğunu gösterir.

Bronz top yapımı

Osmanlı döneminde, Diyarbakır atölyelerinde maden cevherinden geleneksel kap, silah ve çeşitli süs eşyaları yapımının haricinde, bronz döküm atölyelerinde kaliteli toplar da dökülmüştür. Burada dökülen toplar Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyet sürdüğü Suriye, Balkanlar, Kırım, Arabistan ve Kuzey Afrika bölgelerine gönderilmekteydi.

Bronz havanlar Diyarbakır işi

Aynı şekilde bugün Türkiye müzelerinde sergilenen Selçuklu Dönemine ait bronzdan yapılmış baharat ve ilaç dövmek için kullanılan havanların büyük bir bölümü, Diyarbakır ve Harran'daki atölyelerin ürünleridir. Döküm tekniğiyle yapılan silindir ve çokgen gövdeli bronz havanların benzerleri Artuklu döneminde de üretilmiştir.

Salnameler madenciliği yazar

Ergani madenlerinin Osmanlı Devleti tarafından işletilmesine 19. yüzyılda da devam edilmiştir. 1869-1905 yıllarına ait salnamelerde Diyarbakır ili sınırları içinde beş maden ocağının bulunduğu, bunlardan ikisinin vapur kömürü, geriye kalan üç madenden ikisinin bakır, diğerinin de kurşun olduğu kaydedilmiştir. Kurşun madeninin Eğil nahiyesine bağlı Pirejman köyünde ve faal olduğu, bakır ocaklarından ise birinin Palu kazası sınırlarındaki Hoşin nahiyesinde, diğerinin de Ergani kasabasında bulunduğundan söz edilmektedir.

Salnamelerde, Haşin nahiyesinde bulunan bakır madeninin uzun süreden beri atıl olarak bekletildiği, Hicretin 512 tarihinde keşfedilen Ergani ocağının ise, o zamanki hükümetin hesabına işletilmekte olduğu kaydedilmiştir.

En uzun çalıştırılan ocak

Araştırmalar bu iki bakır ocağının haricinde Hani'de de Ortaçağda bol miktarda bakır madeninin bulunduğunu ortaya koymaktadır. Bölgenin en zengin bakır yataklarına sahip Ergani bakır madeni, en uzun çalıştırılan maden ocağı olmanın yanı sıra günümüzde de ilk çağdan bu yana üretimi devam eden tek maden ocağıdır.

Tüm evrelerin canlı örneği

Ergani, aynı zamanda madenciliğin gelişmiş evrelerini canlı bir şekilde yansıtması da ayrıca önem taşıyor. Ergani'den elde edilen bakır, her zaman olduğu gibi bölgenin en önemli kültür ve ticaret şehri olan Diyarbakır'daki kalhanelerde işlenmiştir. Ortaçağdan beri, özellikle bakır ve alaşımları alanında önde gelen merkezlerin arasında yer alan Diyarbakır'daki bakırcı ve kazancıların yaptıkları çeşitli eşya ve mutfak kapları, çok geniş bir coğrafyada kullanılmıştır.

(Sürecek)

Muhabir: TE Bilişim