Bana öyle bakma İstanbul,
Gönlüm kırıktır sana.
Yeter başımda estirdin dert rüzgarını,
Güldürdün üstüme fahişeleri,
Kırdırdın kadehleri  Tarlabaşı’nda.
Bırak uyusun herkes hanesinde,
Yazdırma yine isyan şiirlerini.
Ben uzaktan gelmişemlo,Karacadağ eteklerinden,
Dicle nehri kıyılarından,
Sen anlamazsın dilimden,sen anlamazsın halimden,
Sana baktıkça içim ağlar,
Mezarında kemikleri sızlayan;
Orhan Veli gibi.
Senin olsun içkili masaların,
Caddelere kusan ayyaşların,
Cahit Sıtkı gibi beni şair eyledin,
Kimi zaman Bayrampaşa’da gezerken,
Ali Elaldı şarkıları çalındı kulağıma,
O şarkılara eşlik ettim,
Laleli’ye,Aksaray’a,Bağcılar’a baktıkça,
Bıktım Fatih’te,Eminönü’nde acı tangoları oynamaktan.
Bıktım İstanbul bıktım sana bakıp ağlamaktan.
Senin olsun baloların,cazların,
Senin olsun kırmızı şarabın,
Senin olsun barların,pavyonların,
Senin olsun süslü kadınların.
Ne zaman sana geldimse;
Tanık ettin beni kendi rezilliğine.
Senin olsun küflü otel odaların,
Ne Beyoğlu’n eski Beyoğlu,
Ne Kadıköy’ün eski Kadıköy,
Çamlıca’n,Ortaköy’ün beni avutmaz.
Bağdat Cadde’n,İstiklal’in,Taksim’in,
Senin olsun sazların,kemanların.
Çırpına çırpına can veren balık ettin beni ağında,
Senin olsun vapurun,tramvayın,
Senin olsun Kızkulende,Galatanda yanan ışıkların.
Hem ben sana bir şey diyeyim.
Benim şehrim senin gibi zalım değil,
Benim şehrim bana şirindir.
İnsanları sıcaktır güneş gibi.
Darda kalanı zorda koymaz.
Senin olsun köprülerin,köprü altların,
Merak etmem artık bir ayrıntını bile.
Senin olsun sahillerin,martıların
Bu defa beni hoş gör İstanbul,
Sana güzel mısralar yazamadım diye.
Gönül koyma bana
Bazen özlesemde seni Diyarbekir gibi;
Gün gelir unuturum ,bir yaz yağmuru gibi...
Bir yaz yağmuru gibi...
Ahh İstanbul ahh!