“Efsaneler her zaman yaşayanlardır” derler. Size bir efsaneden söz etmek istiyorum.

 1960’lı yıllarda kaçakçılık, özellikle sınırın üç tarafında yaşayan Kürtler arasında efsaneye dönüşmesi hiçte şaşırtıcı olmasa gerek.  Yeni yetişen çocukların, kendi aralarında oynadıkları oyun ve şakaların ana konusu kaçakçılıktı. Bu, özellikle köylerde yaşayan gençler arasında çok önemli ve değerliydi. Kaçakçıların sohbetlerinde bulunmayan gençler, kendilerinde büyük eksiklik hissederlerdi o dönem. Kürt toplumunun içinde kaçakçılık aslında sosyo-ekonomik oluşum ve feodalizmden kaynaklanıyordu.

O zamanlar, devlete ve sistemine karşı gelenlere firar, mahkûm ya da kaçak derlerdi. Özellikle ünlü dengbêj Şakiro’nun klam ve stranlarında bu konu sık sık ve detaylı işleniyordu. Cemilê Çeto, Bişarê Çeto, Filitê Kuto, Emê Gozê, Bavê fexriya gibi nice mahkûm, kaçakçının hikayeleri efsaneleştirilerek dilden dile anlatılır durulurdu. Ünlü Yazar Yaşar Kemal, kaçak ve kaçakçılar üzerine şöyle söylüyordu: Görüşüme kaçakçılık, bir başkaldırının ayrı bir şeklidir. Kaçakçılık yaparken her zaman yüzünü ve rengini değiştirebilir ama toplum da üstüne düşen rolü oynar.

Gazeteci İsa Şans bir yazısında; Ahmet Arif’in şiirlerinde görüleceği gibi, kaçakçılık, feodalizme karşı bütün dünyada vardır. Tabi bunun içinde ekonomik ve sosyal sebepler de vardır. Bütün olumsuzluklara rağmen bunlar, her zaman cömertçe ve yiğitçe direnmişlerdir sisteme. Hepsinin ayrı ayrı hikâyeleri vardır. Ancak çoğunluğu “namus” meselesinden çıkmışlardır dağlara. Onlar, namussuzluk, şerefsizlik asla yapmazlar. Hırsızlık yapmazlar. Zulüm ve zorbalığa karşı dağa çıkmışlar. Toplum ve zaman öyle değerlendirmiş ve öyle de olmuştur. 

Yine efsanevi Koçero’da bir petrol işçisiydi. Babasının öldürülmesinden dolayı, aileler arasında oluşan kan davasından dolayı dağa çıkmıştır. Tarihte, dağa çıkıp kaçak yaşayanların zulme karşı değil, doğrusunu söylemek gerekirse onlar, önceden cömertlik, güvenilirlik ispat ettikten sonra çıkmışlardır dağa. Kaçak ve firarilerin çoğu devlete karşı olanlardı. Ama bazıları namus, bazıları kendilerine kesilen cezalardan dolayı çıkmışlardı dağa. Sebep her ne olursa olsun, Kürt toplumunun içinde kaçak ve firariler, devlete karşı gelenler olarak tanınır ve hatırlanırlar.

Gelin Koçero’yu biraz daha yakından tanıyalım;  Asıl adı Mehmet ihsan Kilit’tir. 1960 yıllarının başında, Mehmet İhsan kilit, nam-ı diğer KOÇERO, halkın arasında bir kahraman olarak anlatılır dururdu. 1925 yılında, Silvan’a bağlı Hêlin (Yuva) köyünde dünyaya gelen Koçero, ilkokulu 3. sınıftan terk eder. Bir dönem Batman rafinerisinde makinist olarak görev yapmış. Çevresinde, sessiz, sakin, ufak tefek ve fakir olarak bilinirdi. Ta ki damadı Halil Kaltalkanat’ı öldürünceye kadar… Damadını öldüren Koçero, silahını omuzlayıp, dağlara çıkar. O, artık sadece bir firar, mahkûm değildir artık. Suriye’ye gidip, ticaret yapıp gelen ünlü bir kaçakçıdır. Mala Haco olarak bilinen Suriye’deki büyük Kürt ailesiyle ticareti genişletir Koçero.

Silvan, Tatvan, Bitlis dağlarında geziyordu ve nam-ı gün geçtikçe bütün bölgede duyulmaya başlamıştı. Büyük bir efsaneye dönüşmüştü Koçero. Feodal zalimlerin korkulu rüyası, mazlumların umudu olmuştu. Zamanın bütün yerel ve ulusal basını hemen her gün onun hakkında yazılar yazıyordu. Onun, özellikle petrol arama şantiyelerini basıp, topladığı paraları halka dağıtması, ününe ün katıyordu, bu ufak tefek ama bir o kadar cesur adamı.  Koçero, jandarmayla çatışmaya girmeye korkmuyordu. Ve sürekli jandarmayla çatışıyordu. Öyle ki, bu çatışmalar ve ünü o kadar yayıldı ki, 1964 yılında İsmet İnönü, meclis kürsüsünde: Biz, kaçakçı ve firarilerle sonuna kadar mücadele edeceğiz. Kurtikan köyünde jandarmayla girdiği bir çatışmada, bir yüzbaşıyı yaralayıp, bir astsubayı öldürmesi Koçero’nun bütün ülkede, isminin duyulmasına ve gazetelerin sürmanşetlerini süslemeye başlıyordu. 

1964 senesinde, Koçero, bir parlamentere mektup gönderip, bu mektup mecliste okununca CHP’liler ayağa kalkıyorlar. Zamanın içişleri bakanı, bölgeye yaptığı bir gezi sonucu, bu konu ile ilgili bir rapor hazırlıyor. Ve raporunda bu konunun yani kaçakçılığın bitirilmesi uzun zaman alacağını yönündedir. Ama gerek kabindeki arkadaşları gerekse meclisteki parlamenterlerin sert tepkileri üzerine, bakan görevinden istifa ediyor. Bu cereyan eden olaylar üzerine, ulusal gazeteler: Koçero, tek başına teknoloji ile baş ettiği şeklinde manşetler atıp,  uçaklar, toplar onun yanında acil kaldılar gibi yazılar yazmaya başlıyorlar. Bunun üzerine hükümet, Koçero için büyük bir arayış içine girdi. Yeri tespit edildiğinde, büyük bir güçle üzerine gidilmesine rağmen, çatışmadan çekinmeyen Koçero. Zira bulunduğu yer dağlıktı ve o zamanın şartlarına göre oldukça zordu dağları aşmak ve dağlarda savaşmak. Ve sonunda 1964 yılının Haziran ayının 3’ünde Türk Petrolün bir şantiyesine yaptığı bir saldırı sonunda Koçero, bu hayattan göçüp gidiyor.

Çoğu kez yaptığı gibi, asker elbiseleri giyip, girdiği şantiyede, bir askerin kendisini tanıması ile girdikleri boğaz boğaza kavgada, arkasından yediği çiftenin kurşunlarıyla, 14 senelik kaçakçılık hayatının sonuna gelen Koçero, adına yakılan ağıtlari stran (türkü) klam (şarkı)’larda dilden dile anlatıp durdu dengbêjler. Yine Selda Bağcan ve Ahmet Kaya'nın birlikte seslendirdiği '' Koçero ''şarkısı ona ithafendir. '' Koçero bir dağ çekirgesinin gecede irkilmesidir.''