17 Nisan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 29.cu yıldönümü. Dönemi yenilikler ve çalkantılarla geçti. Bu anlamıyla Türk siyasi tarihe geçen dönemi ‘Turgut Özallı Yıllar’ olarak nitelendirildi. Sivil Cumhurbaşkanı olarak TBMM tarafından seçildi. Bu seçim elbette Türk demokrasisinin askeri vesayete bir mesajı hatta bir zaferi olarak da kayıtlara geçti.

Siyasi hoşgörüsü ve kucaklayıcı bir siyasetçi olarak tarihe geçen Özal’ın ‘Alışacaklar’, ‘Beni Çok Ararsınız’ gibi veciz sözleri Türk demokrasisinin içinde bulunduğu koşullara birer gönderme olarak değerlendirmek mümkündür. Fakat dönemin ‘devlet aklını’ temsil ettiği iddia edilen Süleyman Demirel ve ekibi ona bir türlü alışamıyordu. Bundan sonraki yıllar Türk siyasetinde Özal’ın temsil ettiği sivil akıl ile Demirel’in temsil ettiği devlet aklı arasında bir mücadele dönemi başlamış oldu. 9.cu Cumhurbaşkanı olarak seçilen Süleyman Demirel’in izlediği siyaset nedeniyle Özal’ın dönemi ‘aranır’ bir özelliğe sahip oldu. Kuşkulu ölümü nedeniyle ortaya atılan siyasi yorumlar ve mezarının bile tekrar açılması sonucunda öne sürülen ‘bilimsel gerekçeler’ ise kamuoyunu hala tam anlamıyla tatmin etmiş değildir.

Özal’ın Kürt Sorununa Çözüm Bulma Arayışları

Özal Döneminde PKK özelinde bir yandan Kürt sorunu öte yandan ‘terör’ sorunu kendini iyice dayatmıştı. Gazeteci Mehmet Ali Birand’a verdiği demeçte “PKK Güneydoğulu vatandaşlarımız arasında sosyal taban bulmuş durumda” şeklinde hem tarihi hem siyasi bir tespitte bulunmuş oluyordu. Bundan sonrasında PKK ile muhatap yolları ile barışçıl çözümleri öngören ‘ateşkesler’ sureci başlayacaktı. Özal ise başta askeri bürokrasisi olmak üzere bu konuda kamuoyunu ikna çalışmaları ve çabalarını yoğunlaştırmaya başladı. PKK’nin ilk ateşkesi sonrasında “Bekleyelim görelim, samimi mi değiller mi?” şeklinde temkinli bir açıklama yapmıştı.

Sonraki yıllarda Kürt siyasetini kabullenme ve Mesut Barzani ile Celal Talabani gibi Kürt siyasetçilerinin aralarının iyi olması Türkiye’de bazı kesimleri rahatsız ediyordu. Bu şahsiyetlere verdiği kırmızı pasaportlar hem sürekli gündemde tutuluyordu hem de kendisini hedef haline getiriyordu.

Ve Suikast!...

Türkiye’de giderek Turgut Özal aleyhine itici bir psiko-siyasi ortam oluşmaya başladı. Bu ortam giderek sonuç almaya gebe halini aldı ve bir suikastla süreç iyice somutlaştı. Kendisine yapılan suikast, 18 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi'nin olağan genel kongresi yapıldığı sırada gerçekleşmişti. Özal, konuşma yapmak için kürsüye çıktıktan kısa bir süre sonra saat 12.18'de Kartal Demirağ adlı bir saldırgan tarafından iki kez ateş edilmiş ve kurşun Özal'ın önünde bulunan mikrofonun ayağından sekip sağ el başparmağını yaralamıştı. Özal bunun ardından yaralı halde kürsüden şu sözleri söylemiştir: "Bilhassa belirtmek istiyorum; Allah'ın verdiği ömrü, onun isteğinden başka alacak yoktur, biz de ona teslim olmuşuzdur"Özal daha sonra, 20 yıl hapis cezasına çarptırılan ancak dört yıl yatan Kartal Demirağ’ı affetmişti. Bundan sonraki yıllarda artık onun can güvenliği yoktu diyebiliriz.

Açıkça yapılan silahlı saldırı onu öldürememişti. Bundan sonra farklı yol ve yöntemler denenecekti. Turgut Özal, 17 Nisan 1993 tarihinde 5 ülkeyi kapsayan 12 günlük Türkistan gezisinden sonra öldü.Turgut Özal'ın limonatasına katılan arsenikle zehirlendiği iddiasını ortaya atan eşi Semra Özal, delil olarak da saç örneğini ABD'de tahlil ettirdiğini açıklamıştı.

Öcalan: Öldü mü öldürüldü mü?

Turgut Özal’ın ölümüyle ilgili ilginç bir açıklama Abdullah Öcalan’dan gelmişti. Öldü mü öldürüldü mü şeklinde açıklama yapan Öcalan’ın bu sözleri Türkiye’de bazı kesimleri tabiri caizse, ‘töhmet’ altında bırakmayı başarmıştı. İyice hatırlıyorum, Özal’ın ölüm haberini alan her vatandaş ‘Vallahi Özal’ı öldürdüler’ şeklinde ilk tepkisini ortaya koymaktaydı. Şüphe hali hiçbir zaman giderilemedi.

Bir suikasta kurban gitmiş olabileceği ise yıllardır tartışılmaktadır.2 Ekim 2012 tarihinde mezarı 19 yıl aradan sonra açılmış; Adli Tıp Kurumu, Özal'ın ölümünün bir suikast olup olmadığının belirlenmesi için yapılan otopsi sonucunda zehir bulunduğunu ancak zehirden mi yoksa başka sebepten mi öldüğünü tespit edemediklerini açıklamıştır.

Ölümünden sonra Türkiye, hem siyaseti ile çalkantılı bir evreye girdi hem de Kürt sorununa çözüm rafa kaldırıldığı gibi bir çözüm bulma sanatı olan siyasette tarihte eşi-benzeri görülmeyen bir ‘çözümsüzlük’ hali egemen olmaya başladı. Tabi Türkiye, bundan çok çekti.

Özal’ın Kürt sorununa çözüm bulma konusunda yazıya dökülmüş bir planı var mıydı? Bu soru da hala cevap bulmuş değildir. Şüpheli bir kaza sonucu ile ölen Adnan Kahveci’ye bir rapor yazdırdığı bilinmektedir. Bunun ötesinde Özal’ın planı belki de kafasında kaldı. Ya da varsa devletin gizli belgeleri arasında belki saklanmaktadır.

29.cu ölüm yıldönümü nedeniyle Merhum Turgut Özal’ı rahmetle anıyoruz.