ÖZEL HABER / Mehmet Rumet SOYLU – Veli BALTACİ
Uzun yıllar Ankara’da yaşadıktan sonra Diyarbakır’a yerleşen Ahmet Tufaner, gençlik mesleği olan tabelacılıktan ressamlığa uzanan hayat hikayesini gazetemiz Güneydoğu Ekspres’e şöyle anlattı:
“Gençliğimde tabelacılık işi ile uğraşıyordum. Yıllar geçtikçe kendimde resim çizme yeteneğini keşfettim. Tabelacılığın yanında artık resimler çiziyordum. Çizdiklerim çevrem tarafından çok beğenilmeye başlandı. Yıllarca çizdiğim resimlerin fresk sanatı olduğundan habersizdim. Çünkü o dönemlerde bir eğitimim yoktu. Gözüme ilişen ve boş gördüğüm duvarlara resim çizmeye başladım. Çok sonraları öğrendik ki, çiğ sıva üzerine yapılan bu sanatın ismi freskmiş. Çok isimlendirmek istemem ama Diyarbakır ve Ankara’da birçok caminin hatlarının çizimini yaptım. Diyarbakır’daki Zinciriye Medresesi’nin duvarlarını ve birkaç caminin de duvarlarının çizimini yaptım.”
BİR DİYARBAKIRLI’NIN FRESK SANATNA İLGİSİ
Fresk’in, özellikle Rönesans dönemi sanatçıları tarafından kullanılan önemli bir teknik olduğunu söyleyen Tufaner, “Bu sanatı Leonardo da Vinci ve Michelangelo kullanmıştır. Roma’da başta olmak üzere çok birçok yerde güzel eserler yapmışlar. Ben de usta sanatçı Rahmi Pehlivanlı ile çalışma şansını yakaladım. Kendisinden eğitim alma fırsatı buldum. Kendisiyle birçok yurt içi ve yurt dışı çalışmalarına katıldım. Yurtdışında sanatçılara gösterilen ilgi, insanın gözlerini yaşartıyor adeta. Ama maalesef bizim ülkemizde sanata, sanatçıya ve yeteneğe pek saygı yoktur" diyerek, Türkiye’de sanatçılara gereken ilginin verilmediğini ifade etti.
DİYARBAKIR’DA ATÖLYE KURDUM AMA İLGİ GÖRMEDİ
Diyarbakır’a yerleştikten sonra, gençlere sanat öğretmek için bir atölye kuran Ahmet Tufaner, “Gençlere bu çalışmayı öğretmek için Diyarbakır’da bir atölye kurdum ama gereken ilgi ve talep olmadı. Gençlerin olduğu kadar ailelerin de ilgisizliğine bizzat tanık oldum. Oysa sanat, bir bileziktir ve bileziği olan insanlar hayatları boyunca orta yerde kalmazlar. Atölye şu an kapalı ama Diyarbakır'da bulunduğumuz dükkanı açtım. Burada antika sayılabilecek eski malzemeleri, eskicilerden ve hurdacılardan satın almaya başladım. Tabi resim çizmeye de devam ediyorum hala. Kahvelere gidip oturmaktansa kendime ait bir yerim olsun istedim. Sırf para kazanmak için değil bir hobi olsun diye yapıyorum bu işi. Mesela şu an elimde 125 yıllık bir sandık var. Meşhur Dilan Sineması’nın ilk yıllarında kullanılan sandalyeleri de bende bulunuyor. Daha birçok tarihi sayılabilecek malzemeleri biriktiriyorum ve satın almak isteyen olursa elbette ki satıyorum da” diyerek konuştu.
SANATIN MADDİ VE MANEVİ KAZANCI
Sanatın gücünü görenler çok şanslılar diyen Tufaner, “Yıllar önce Moskova’da bulunduğum bir zaman, cüzdanımı çaldılar ve cebimde birkaç ruble ile kalakaldım. Arkadaşımı beklerken gidip o para ile bir kalem ve birkaç kağıt aldım. Onlarla karakalem portreler çizdim ve çok kısa zamanda cüzdanımda kaybettiğim paradan daha fazla kazandım da öylece döndüm" diyerek, insanlara sağlayacağı maddi ve manevi katkıyı vurguladı.