Türkiye’de yeniden gündeme gelen çözüm süreci tartışmaları ve Suriye’de rejim sonrası şekillenmeye başlayan yeni dönem, bölgede yıllardır askıda duran ekonomik potansiyelin tekrar hatırlanmasını sağladı.

Bu kez yalnızca politik bir normalleşmeden değil, aynı anda ekonomik akışların da yeniden kurulabileceği bir eşikten söz ediliyor.

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın 2025 yılı ilk 10 aylık verileri ise bu dönüşümün yalnızca ihtimal düzeyinde kalmadığını, sahada somut etkiler yaratmaya başladığını gösteriyor. Kent ihracatının yüzde 17,5 artarak 235,3 milyon dolara yükselmesi, bölgede uzun süredir hissedilen tıkanmanın yavaş, yavaş çözüldüğünün en güçlü işaretlerinden biri.

Bu artış yalnızca rakamlara yansıyan bir başarı değil; aynı zamanda Diyarbakır ekonomisinin güven algısının yeniden güçlendiğini, üretici ve ihracatçıların geleceğe dair daha cesur pozisyon aldığı bir döneme işaret ediyor.

Özellikle Irak pazarındaki yüzde 16’lık büyüme, tek başına bir ticari genişlemeden ibaret değil. Irak, Diyarbakır’ın yıllardır en istikrarlı dış ticaret hattı ve bu hatta yaşanan her ivme, bölgenin ekonomik nabzını belirliyor. Ancak asıl dikkat çekici olan, Suriye’ye yönelik ihracatta yüzde 97’ye varan sıçrama.

Bu artış, yalnızca talebin yükselmesiyle değil, sınır geçişlerinde ve ticaret beklentilerinde oluşan “güvenli dönem” algısıyla doğrudan bağlantılı. Bölgesel normalleşme, Diyarbakır için yeni bir jeoekonomik rolün kapısını aralayabilir.

Kent, hem Türkiyeli ihracatçılar hem de Suriye’nin yeniden inşa sürecine hazırlanmak isteyen yatırımcılar için doğal bir lojistik ve ticaret üssüne dönüşme potansiyeline sahip.

Bu potansiyelin merkezinde ise barış ihtimali yatıyor.

Çünkü barış, yalnızca silahların susması değil; ticaret yollarının açılması, üretim çarklarının hızlanması, yatırımın ve sermayenin güvenle hareket edebilmesi demek. Diyarbakır’ın son yıllardaki ekonomik performansı, siyasal iklimle doğrudan etkileşim içinde. Ne zaman bölgesel tansiyon düşse, ihracat ve yatırım rakamları yukarı yönlü hareket ediyor. Ne zaman gerilim artsa, ekonomideki risk algısı sertleşiyor.

Bu nedenle bugün ortaya çıkan tablo, yalnızca bir ekonomik gelişme değil; uzun vadeli, kalıcı bir normalleşmenin mümkün olduğuna dair önemli bir sinyal niteliğinde. Türkiye’nin güney sınırları boyunca yeniden şekillenen ekonomik hat, Diyarbakır’a yeni sorumluluklar da yüklüyor.

Kent, yalnızca kendi üretim kapasitesini büyütmekle değil; aynı zamanda Türkiye-Suriye-Irak üçgeninde yeni bir koordinasyon merkezi olma fırsatıyla karşı karşıya. Bunun için güçlü bir diplomatik zemin, istikrarlı güvenlik politikaları ve bölge ekonomisini destekleyecek altyapı yatırımlarına ihtiyaç var. Fakat en önemlisi, toplumun tüm kesimlerinde barışın ekonomik, sosyal ve insani faydalarını gözeten bir ortak akıl oluşturabilmek.

Bugün Diyarbakır ekonomisinde gördüğümüz tablo, aslında barışın getirilerini şimdiden ortaya koyuyor. Üreticinin cesareti, ihracatçının dinamizmi ve piyasanın yeniden canlanma iştahı…

Bunların hepsi, bölgenin uzun yıllardır beklediği normalleşmenin ilk ekonomik yansımaları. Eğer bu süreç kararlılıkla yürütülürse, Diyarbakır yalnızca bir ticaret merkezi değil; aynı zamanda bölgesel barışın ekonomik motoru olabilir.

Ve belki de yıllardır sözünü ettiğimiz “kalkınma-barış döngüsü”, bu kez gerçek anlamda kurulur. Barışın gölgesinde büyüyen bir ekonomi, aslında bütün bölgenin ortak kaderi.

Diyarbakır ise bu kaderin merkezinde, yeniden doğan bir ticaret kavşağı olarak duruyor.