Hayatımın en güçlü ilham kaynağı olan annemin, her zaman kulağımda yankılanan bir sözü vardır: “Hayatındaki insanlar seni ileriye taşımalı.”

İlk duyduğumda bu cümlenin ne kadar derin olduğunu tam kavrayamamıştım.
“İleri” dediği şeyin sadece kariyerle, unvanla ya da başarıyla ölçüldüğünü düşünürdüm. Oysa yıllar geçtikçe anladım ki, “ileri” kelimesi sadece bulunduğumuz noktadan bir adım ötesi değil; kendimizin daha iyi bir versiyonuna doğru yol alabilmek demekti.
Annemin bahsettiği o “ileri” bazen bir dost sohbetinde saklıdır.
Bazen sizi anladığı tek bir bakışla destekleyen arkadaşta, bazen de hayatınıza dokunup sizi olduğunuzdan daha güçlü bir hale getiren özel bir insanda.
Hepimizin etrafında bir çember var; bu çemberi kimlerle doldurduğumuz, aslında kim olmak istediğimizi de belirliyor.
Çünkü bazı insanlar hayatınıza gelir ve sizi hep aynı yerde tutar.
Konuşmalarınız dönüp dolaşıp aynı konulara varır, zaman geçtikçe enerjiniz azalır, hayalleriniz küçülür.
Oysa bazıları vardır ki,
Onların yanında kendinizi üretken hissedersiniz, düşünceleriniz büyür, umutlarınız tazelenir.
Bu insanlar sizi bir yarışın içine değil, kendinizin daha iyi bir haline davet eder.
İleriye taşınmak, bazen bir hedefe ulaşmak değildir.
Bazen yanlış bir yoldan dönmeyi bilmek, bazen de yanınızdaki insanın sizi aşağı çektiğini fark edip sessizce vedalaşabilmektir.
Çünkü her ilişki, ister dostluk ister aşk olsun, insanı ya besler ya da tüketir.
Bugün dönüp baktığımda annemin o cümlesinin sadece bir nasihat değil, hayat pusulası olduğunu görüyorum.
Artık hayatıma birini dahil ederken şunu kendime soruyorum:
“Bu insan beni ileriye mi taşıyor, yoksa yerimde mi saydırıyor?”
Belki de hepimizin zaman zaman kendine sorması gereken en gerçek soru budur.