“Çar dorhawîrrengêxwîn e welatêminbi kul û birîn e” EvdılmelikŞêx Bekir Diyarbakır klasiği bir hafta sonu yaşandı, 25-26 Ekim cumartesi ve pazar günleri.

Bu yıl 9.’su gerçekleşen ve Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğindeki TÜYAP Diyarbakır Kitap Fuarı, bir önceki yılın 210 binlik ziyaretçi sayısını yüzde on arttırarak turnikelerden geçiş sayısını 237 bin olarak açıklandı.
Fuarın iki hafta sonu dört günü (18-19 ve 25-26) çok yoğun ilgi gördü. Hafta içi de öğrencilerin şen ve hayli keyifli ilgilerine ortam hazırladı. Etkinlikler iki hafta sonuna yığılmıştı. Zaman zaman saatleri çakışan etkinlikler nedeniyle izleyiciler seçimde zorlandılar. Ziyaretçi ilgisi evet çok tatminkârdı. Ama stantlar, kitap satın alınması anlamında aynı işareti veremedi. Ekonomik darboğaz kültür harcamalarının en başında yer alan kitabı anlaşılan hayli etkilemiş ve gözden düşürmüştü.
Ticaret Odası Başkanı ve Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanları ile fuar esnasında özellikle fuarı konuşma fırsatım oldu. “Bu böyle yürümez. Kitap fuarı mevzusunu masaya yatırıp önümüzdeki 2026 yılından itibaren nasıl bir fuar yapacağımıza karar vermemiz gerek” dedim. En azından bu stant kiraları konusunda radikal bir müdahilliğe ihtiyaç var.
Peki bütün bunlara rağmen kitap fuarı sonuçta iyi ya da kötü müydü?
Elbette tartışmasız iyiydi. Şehrin kitaba ilgisinin çok renkliliğiydi fuar. Ve bütün etkinlikler ile duyuruların ülkede konuşulan iki dilde (Türkçe ve Kürtçe) yapılıyor olması ülkede ilk ve tekti. Ayrıca Kürt yayınevlerinin görünür varlığı da çok kıymetliydi.
Ve fuarın vitrini konumunda olan hemen girişte Diyarbakır surlarını yıkımdan kurtaran adam olarak “GABRİEL’e Vefa” Sergisini DİTAV’ın fuara taşımış olması ve fuar yetkililerinin de bunu heyecanla kabullenmesi ve fuara gelen ziyaretçilerin sergiye yoğun ilgisi çok kıymetliydi.
Ayrıca Fransız Arkeolog-Sanat Tarihçi-Edebiyatçı-Ressam Albert Louis Gabriel’in bizzat kendisinin yıkımdan kurtardığı ve yarısına kadar yıkılmış halinin görselinin de sergide yer aldığı Dağkapı’daki “TekbedenBurcu”na adının verilmesi için DİTAV’ın kent ölçeğinde açtığı / yürüttüğü kampanya istisnasız sergiyi gezen tüm ziyaretçilerin ilgi odağı ve desteğiydi.
Ziyaretçilerin çoğundan Gabriel’in çabasını ve emeğini şehir halkına yeniden hatırlatmada ve adının Tekbeden Burcu’na verilmek istenmesinde DİTAV’ın vesile olmasını dile getirmeleri de şehrin kadir kıymet bilirliğinin nişanesiydi. Belediye eşbaşkanları, Dicle Üniversitesi rektörü, il kültür müdürü, Baro başkanı ve Kent platformu kurumsal temsili üyeleri adının Tekbeden Burcu’na verilmesi konusunda ne gerekiyorsa yapılması desteğini bir kez daha dile getirdiler.
Fuar bu minval üzereyken, hafta sonu bir aydan fazla bir zamandır coğrafyanın yakın ilgisine mazhar olan bir başka buluşma gerçekleşti şehirde. Newroz alanında cumartesi akşamı Koma Amed’in 30. yıl konseri gerçekleşti. Sadece bölge illerinden değil ülkenin bir çok şehrinden de katılımın olduğu en az Newroz kadar coşkulu ve kışa giriş Newrozu gibi duygusal iklimli nostaljik 90’lı yıllara çağrışım yollayan bir müzikal performans sahnelendi yüz binlere. Neredeyse otuz yıl önce Ankara’da başlayan bir grup gencin hikayesinin zamana yenik düşmeyen ama aralarından “düşen”lerin de yad edildiği coşkulu ve hüzünlü bir konserdi Koma Amed performansı.
Özetle sosyal medyaya düşen bir kaç vurgunun kolajı ile bitireyim; “Her defasında Diyarbakırlıları daha çok kıskanıyorum. Ve Diyarbakır’da olmadığıma üzülüyorum. Şimdi Diyarbakır’da olmak vardı…”