Günaydın Türkiye.

Günaydın sevgili Okurlarım.

Pazartesi haftanın ilk günü...

Siyasetten uzak iki kelam edelim istiyorum. İsterseniz korku üzerine ahkâm keselim haftanın bu ilk gününde.

İnsan neden korkar?

Kimden korkar?

Niçin korkar?

Bütün bu soruları yanıtlamadan önce ”korku nedir?” sorusuna yanıt aramak gerekir bence.

Korku, bilinmeyenden çekinmektir. Aslında korku biraz da haksız olmak demektir. Ayrıca güçsüz olmak demektir.

Sonuç; korku bilmemektir, korku cehalettir.

Benim babam rahmetli, yılandan hiç korkmazdı. Örnek mi…Gerek evde, gerekse Melik Ahmet Caddesi yıkımında gördü mü yılanı, ensesinden yakalardı korkmadan. Yılan kuyruk çırpardı ama nafile. Ya babam, hiç oralı olmazdı bile.

-‘Baba sen hiç korkmaz mısın yılandan?’ dediğimde

-‘Dövüşeceğin insanı iyi tanırsan; eksiğini, fazlasını bilirsen korkmana gerek kalmaz.’ derdi.

Fiskayası’nın altında, Dicle Nehri kıyısında bostanımız vardı. Bir akşam üstü babamın kurtla adeta güreştiğini seyrettim. O ara kupkuru toprağı nemlendirmiştim korkudan. Sene 1954, sekiz  yaşındayım. Abartmıyorum; babam o kurda da  pes ettirmiş, kurt kaçmıştı. Tabii ben o sıra yukarıda söylediğimin dışında bir karpuza sarılmış, öylece donakalmıştım. Ta ki babam:

-‘Kaçtı, xebis elimden kurtuldu.’ ardından:

-A’nan ha bu torbaya don mintan koymuştu. Değiştir onları teres’ diyene kadar.

Babam anlamıştı…

Anlaşılan babam kurdu da iyi tanıyordu. Çünkü ondan da korkmuyordu.

Ondan öğrenmiştim hasmımdan korkmamak için onu iyi tanımam gerektiğini.

Sahi; insan neden korkar, kimden korkar, niçin korkar demiştik.

Babam büyük bir bilim adamı olmadığı gibi billahi okur-yazar da değildi.

Ama;”Korkmamak için bilmek, tanımak gereklidir” derdi.

-Ez dızanım mar kiye, ez dızanım gur kiye? Tü dızanı mér kiye? diye takılırdı. O gün bu gündür adam tanımaya çalıştım. Adam kimdir? Öğrenme uğraşına girdim.

67 yıllık yaşamım bana ’öğrenmek korkusuzlaşmak demektir’i öğretti.

Öğretmenlik yaşamımda da “güçlü öğretmen bilgili öğretmendir” derdim hep.

Sorgulamak öğrenmektir. Öğrenmek güçlü olmak demektir. Korkmamak demektir.

Korkusuz günler dileğiyle…

                                               &

Bir söz de benden

Sayın Valim,

Barışın şehri Diyarbekir’in

tarihi köşklerine bir el atın.

Sahip çıkın.

                                              &

 

Kirveme öğütler

Kirvem; kavak dinleyen koyunların, meranın satıldığından haberi olmaz.

 

&

 

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;         

Geleceğimizi çalmayın.

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

Sur içi DÜNYANIN EN BÜYÜK AÇIK HAVA MÜZESİ haline getirilsin.

Şehrin eski adlarından biri, SUR İÇİNE VERİLSİN.

Eski stadyumun yeri ŞEHRİN, ÖZGÜRLÜK MEYDANI olsun.

Daha da önemlisi,

Sur içinde, yakılıp yıkılan bölgelerde evler, aslına uygun ve Diyarbekir evlerinin aynısı/tıpkısı bir biçimde yapılsın.

Ve sevgili meslektaşlarım, dernek yöneticileri, STK Yöneticileri; Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım, gün yüzüne çıkaranları sahiplenelim.

 

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 

Dostça kalın.