PKK 12. Kongresi’nden sonra açıkladığı fesih kararında ve silahlara veda metninde, “çıkışının kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’ndan alan Kürt inkârı siyasetine karşı özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktığını, Kürt varlığını kabul ettirmeyi ve Kürt sorununun Türkiye’nin temel realitesi olarak görülmesinin esas alındığını” ifade etti.

Türkiye’deki milliyetçi, ulusalcı siyasi çevreler bunu “İhanet belgesi” olarak değerlendirirken “Lozan Türk milletinin tapusudur”, “Lozan’a karşı olmak Cumhuriyet’e karşı olmak” tabiriyle Lozan’ın kırmızı çizgileri olduğu sık, sık gündeme getirildi. Oysa, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün bir sonucu olduğu gerçeğine gözlerini kapattılar.

1924 yılında imzalanan ve tüm azınlıkların Türk uyruklu kabul edildiği Lozan Barış Antlaşması’nın ardından Kürtlerin ortak vatanda kurucu bir unsur olduğunun reddiyle Kürtler aleyhine çıkarılan kanunlar, sürgünler, cezalarla inkâr politikası yürütüldü.

PKK kongresinde Kürtleri inkâr, milliyetçi ve ulusalcı kesimin ise ‘İhanet’ olarak değerlendirdikleri Lozan antlaşmasının ardından neler yaşandı?

Takrir-i Sükûn Kanunu: Devlete olağanüstü yetkiler verildi. Kürtçe konuşma yasaklandı. Konuşanlar para cezasına çarptırıldı. Şark istiklal mahkemeleri kuruldu.
Şark Islahat Planı: Kürtlerin bir yönetim organı olarak ortaya çıkmasını engellemek

-Kürt illerinde süresiz sıkıyönetim ile yönetilecek olan Genel Müfettişlik adı verilen idari bir alt bölüm altında yeniden birleştirmek.
-Hem Türkçe olmayan dillerin kullanılmasını hem de Kürtlerin ikinci düzey görevlerde istihdam edilmesini yasaklamak
-Kürtlerin başka bölgelere yerleştirilmesi için 7 milyon lira sağlanması
-Kürtleri batı bölgelere serpiştirmek, Kürtlerin meskûn bölgelerine Kürt olmayanları getirip adacıklar oluşturmak. Kürt illerinde yatılı mekteplere ağırlık vererek Kürtleri kendi ana dillerini unutturmak suretiyle Türkçeye mecbur bıraktırmak.

Metinde Lozan’a referansın alınması bir olgudan ibarettir. TBMM arşivinde birçok yazılı kaynakta Lozan Antlaşması’yla birlikte Kürtlere uygulanan inkar ve asimilasyon politikaları mevcuttur. Bu gerçeği değiştiremezsiniz. Lozan’la birlikte başlayan inkâr evrensel insan haklarına da, uluslar arası sözleşmelere de aykırıdır. Ama, bunu ifade etmek, bir olgudan bahsetmek bütünüyle Lozan’ı inkâr etmek değildir.

Tüm bu gerçekliğe gözünü kapatarak Lozan üzerinden kendine pay çıkararak yeni bir siyasi gündem yaratmak isteyenlerin amacı üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir.