Oscar Wilde, "İnsanın kendi kendine yapabildiği üç harika ritüelden biri kitap okumaktır" demiş. Wilde, insanın kendi kendine yapabileceği diğer iki harika ritüelin ne olduğunu açıklamıyor. Çünkü bu iki harika şey insandan insana değişebilir ama kitap okumak harika bir ritüeldir ve Wilde, bundan kuşku duymuyor.
Bu sözle karşılaşınca yatağımın baş ucunda duran kitaplar düştü aklıma. 20'ye takın kitap, kimi okunmuş, kimi okunmayı bekliyor... Kimi, belki hiç okunmayacak ve belki kitaplıkta yer bulamayacak kendine. Özellikle bazı şiir kitapları ise dönüp dönüp okunacak...
Okul yıllarında "Kitap okuma alışkanlığı edinmek" şeklinde bir cümle sık sık çıkıyordu karşımıza. Bu alışkanlığın bütün sınıfa, okula sirayet etmediğini biliyoruz bugün. Çünkü kitap okumak, bir alışkanlıktan öte bir şey.
Okuduğum romanın kahramanıyla maceraya atılıyorsam, romanın yazarıyla da dost oluyorum. Yazarın diğer kitaplarını, kendisiyle yapılmış röportajları, hakkında yazılanları, hatıralarını da mümkünse bulup okumaya çalışırım. Orhan Kemal bunlardan biridir mesela. Sait Faik de, Edip Cansever de... Liste uzar gider. Muzaffer Oruçoğlu'nun yakın zamanda yayımlanan "Ermeni Edebiyatından Portreler" ve "Kürt Edebiyatından Portreler" (Sancı Yay.) kitaplarını da aynı heves ve iştahla okudum.
*
Kitap okumakla ilgili bütün bunlar Diyarbakır 9. Kitap Fuarı dolayısıyla geldi aklıma. Fuara pazar günü gidebildim ve kitap almayı başka bir güne erteleyip fuarın havasını koklamaya çalıştım.
TÜYAP'ın düzenlediği kitap fuarını Diyarbakır Valiliği, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi destekliyor. Diyarbakır'da yaşayanlar bilir, Ergani yolu üzerindeki fuar alanı şehre epey uzak. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi kitap okurunun fuara ulaşımını kolaylaştırmak için, günün belli saatlerinde ücretsiz ring seferleri sağlıyor.
*
Pazar günü fuarda hatırı sayılır bir okur kalabalığı vardı. Hafta için daha sakin geçecek ve Cuma gününden itibaren, yani fuarın son üç günü kalabalık yoğunlaşacak. Kehanette bulunmuyorum, önceki yıllardan edindiğim bilgilerden yola çıkarak öngörüde bulunuyorum.
Yayınevi katılımında büyük bir düşüş yok. Ancak yayıncıların ortak şikayeti, kira ve diğer giderlerin külfeti. Bir yayıncı, kira, otel ve diğer giderleri hesaplayarak "250 bin lira tutuyor. 250 bin liraya kitap satabilecek miyim?" diye sordu.
Aslında bu şikayet sadece Diyarbakır'da duyulmuyor, TÜYAP diğer şehirlerde de kitap fuarı düzenliyor ve yayıncıların bir kısmı, kira fiyatları nedeniyle fuara katılmamayı tercih etmek zorunda kalıyor. Kıymetli yayınevlerini fuarda görememek üzücü. TÜYAP'ın kira politikası değişir mi? Zor gibi görünüyor.
*
Tam sayısı öğrenemedim ama yaklaşık 24 Kürt yayıncı da fuarda yerini aldı. Standların önündeki kalabalık, Kürtçeye ve Kürtçe edebiyata ilgisini gösterir nitelikteydi. Sevindiriciydi bu.
Kürt yayıncılar için sevindirici başka şeyler de vardı. Mesela TÜYAP, Türkiye Yayıncılar Birliği'ne sağladığı yüzde 10'luk kira indirimini Kürt yayıncılar için de uyguladı. DTSO, belli oranda kitap alarak, Büyükşehir Belediyesi masa sandalye desteğinde bulunarak Kürt yayıncıların ekonomik yükünü hafifletmeye çalışıyor.
*
Söyleşiler fuarların olmazsa olmazı. Ancak önceki yıllara göre hafta içi yapılacak söyleşi sayısında ciddi bir seyrelme görünüyor. Mesela bugün Fırat Salonunda sadece bir söyleşi var. Muhtemelen hafta içi katılımın az olacağı düşünülerek yayıncılar söyleşi talebinde bulunmadı.
*
Fuarın içinde küçük de olsa yemek ve dinlenme salonu var. Bu iyi ama bana kalırsa yetersiz. Bu yüzden hem yayınevi çalışanları hem de okurlar kendilerini dışarı atıyor. Dışarıda ise oturacak bir yer yok. İnsanlar yayıncılıktaki gelişmeleri, kitapları, dedikoduları ayaküstü yapmak zorunda kalıyor. Halbuki Ekim ayındayız ve cehennem sıcaklarından sonra Diyarbakır'da limonata gibi bir hava var. Dışarıda bir mekan olsa, insanlar dedikoduyu, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'un mesajlarını, sürecin nereye evrildiğini daha rahat ve uzun konuşma imkanı bulacaklar. Bu, bir öneri olarak dursun burada.
*
Bence fuarı boş bırakmayın. Sevdiğiniz yazarlara kitaplarını imzalatın. Söyleşiler genellikle keyifli geçiyor, kaçırmayın. Mesela İrfan Aktan'ın gazeteci Abdurrahman Gök ile katıldığı ve Karihōmen-Japonya'da Kürt Olmak adlı kitabı hakkında bilgi verdiği söyleşiye katıldım. Güzel bir söyleşiydi.
Sözü uzatmadan, Wilde ile başladık, JorgeLuisBorgesike bitirelim yazıyı: "Bence kitap okumak, âşık olmaktan veya seyahat etmekten aşağı kalan bir deneyim değildir." O halde, haydi fuara.
Not: Cumartesi günü Gültekin Uçar ile Ali Haydar Bektaş ve Burak Bektaş'la birlikte yazdıkları "Osmanlı Belgelerinde Koçgiri Tarihi: Kürtlerin İki Yakası" (Dipnot Yay.) kitabı hakkında konuşacağız. Mezopotamya salonunda, saat 12:00'de. Bekleriz.