Bazen bir fırçanın, kağıdın veya tuvalin sadece birer araç gereç olmadığını düşünüyorum. Veya okuduğumuz herhangi bir kitabın. Her şeyin üst üste geldiği zamanları boyalar olarak yorumluyorum. Bu süreci bazen bir yüzeye aktarma ihtiyacı hissediyorum.

İnsanoğlu var olduğu zamandan beri anlaşılmak istemiştir. İletişim dediğimiz nedir ki? Kimi zamanlar bir çift söz ve noktadan ibarettir. Bazen bu kadar kolay olabilir anlaşılmak. Veya sadece öyle sanmak. İnsanoğlu düşünebildiğinden çok daha fazlasıdır. Öyle durumlar olur ki her şeyi bırakır sadece nasıl anlaşılabileceğini düşünür. Kelimelerle, iki üç cümleyle ifade edilemez. Çok zordur içinde o kopan fırtınaların, körüklenen ateşin anlaşılmasını beklemek. Bence günümüz insanlarının, görsel sanata başvurmasının temel sebeplerinden biridir anlaşılmak. Bana göre önümdeki beyaza siyah kullanmak, düşüncelerden arınma yöntemidir. Kimi zaman bir kağıt ve kalem, tuval ve fırça, su ve boya.

Zihnimizde dolup taşan düşüncelerden, kurgu ihtimallerden kurtulmazsak o derinlikte boğulmaya devam ederiz. Farklı bakış açılarına her zaman ihtiyacımız vardır. Bir şekil anlaşılmak, onlardan kurtulmak isteriz. Soyut eserler bir yalvarıştır. İfade edemediğim her bir durumun kaçış yoludur. Bazen bir çizginin öylece kayıp gitmesi çok şey anlatır. Öylece akıp giden bir damla ne çeşit bir eziyettir kim bilir. Rastgele herhangi bir karalama, sessiz bir çığlıktır.

Dışarıdan kafa karıştırıcı ve anlamsız gibi gözüken her bir çizgi ayrı anlamlar taşır. Öylece bakıp geçmek değildir asıl iş. Eserin karşısında oturup saatlerce birbirine karışan çizgileri izlemek, sanatçının fırça darbelerini anlamlandırmaya çalışmaktır. Uzun uzun bakmaktır asıl iş. Öyle eserler vardır ki çok ağır anlamlar taşır. Üzerine tartışman gerekir anlayabilmek için. Bir çizgiyi öbür çizgilerle bağdaştırman gerekir. Soyut eserlerin dili zordur, anlaşılması güç bir iletişim yoludur. Tıpkı sanatçının kafasında olup biten savaşlar gibi.

Bazen ağzına kadar dolu boya kovasını şiddetle tuvale fırlatmak, çıkardığı izleri izlemek, kafamızda birbiriyle çatışan düşünceleri tetikler. Boyanın şiddetle akışının çıkardığı ses ve görüntüden haz aldıkça, tekrar tekrar aynı eylemi gerçekleştirme dürtüsüne karşı koyulamaz. Bu şekilde bir nebze o savaşın dindiğini hisseder sanatçı. Sakin bir kafayla uzun aradan sonra eserle tekrar göz göze geldiğinde, kafasında verdiği her bir mücadeleyi görür eserde.

 
O eserler sanatçının geçirdiği dönemin izini yansıtır. Zamanla iyileşilebilse bile o izler iyileşemez. Sanatçı çok sonradan eserine baktığında içinde bir burukluk oluşur. 

Geçirdiği o dönemi, her bir çizgisi sanki birer harfmiş gibi okur. Ve sanatçı bu eserini gün yüzüne çıkarıyor ise belki anlaşılmak, belki toplumun çizgilerine ortak olmasını hedeflemek, kim bilir belki de ondan sadece kurtulmak istemiştir. Demek istediğim o ki hiçbir deniz, dışarıdan gözüktüğü gibi mavi değildir.

Bazen bir cümleyi defalarca okumak gerekir, bir resme saatlerce bakmak gerekir, bir filmi tekrar tekrar izlemek gerekir, bir soru üzerine uzun uzun düşünmek gerekir. Anlayabilmek, sabır ve zaman ister ve hiçbir zaman kolay olmamıştır.