Şu hayatta insanı en çok değiştiren nedir hiç düşündünüz mü? Her şey olabilir. Kimi zaman travmalar, yaşanmışlıklar, hayatımıza girip çıkan insanlar, ebeveynler ve çok daha fazlası.

Peki bir insan ne için değişir? Veya bir insan ne için değişmek zorunda kalır? Bana göre unutabilmek için. Ne olup biterse kişinin kendi kafasının içinde olup biter aslında. Bizi derinden yaraladığını düşündüğümüz olayların birçoğuna haddinden fazla değerler yüklüyoruz. Büyütüyoruz, büyütüyoruz ve büyütüyoruz. Karşılık beklediğimiz birçok durumdan aldığımız tek karşılık hayal kırıklığı oluyor. Arkasından bir sebep aramaya başlıyoruz sonra. Eksik olduğumuzu veya fazla olduğumuzu düşünmeye başlıyoruz. Bir sebep üretiyoruz, o sebebin içinden başka bir sebep çıkıyor sonra. Onun içinden başka bir tane ve öbür sebeplerle bağdaştırmaya çalışıyoruz. Bir sonuca varamıyoruz. Her şey iç içe giriyor düşüncelerimizin, kendi kafamızda kurduğumuz sebeplerin içinde boğuluyoruz. Ellerimizi kilitliyoruz ve derin bir boşluğa atlıyoruz. O boşlukta boğuluyoruz. Ardı ardına gelen düşünceler kesilmediği sürece boğulmaya devam ediyoruz. Bu kadar kafa yorduğumuz için boğuluyoruz aslında. Zamanla fiziksel etkilerini görüyoruz. Baş ağrıları, iştahsızlık, uykusuzluk, mide bulantıları, hızlı ve dengesiz kalp ritimleri, ellerde titreme ve daha fazlası. Akıl ve mantık arasındaki çizgiyi çözmüş bir insan kendine zarar veren her eylemden kurtulabilmek için çözüm yolu arar ve değişir. Zamanla kendine zarar veren her eylemi unutmaya başlar. Unutabilmek ve değişebilmek için verdiği mücadelenin sonuna ulaşır.

Bu mücadeleyi vermek, bazı şeyleri kabullenmek kolay değildir. İnsanı olgunlaştıran şey tecrübeleridir aslında. Her defasında farklı bir savaşın içinde bulur kişi kendini ve her bir savaşı kazandığında farklı bir tecrübe edinmiş olur. Kişi aynı savaşı bir kez daha vermez çünkü bir kere daha kendini o savaşın içinde bulduğunda, nasıl kazanacağını bilir. Her defasında farklı bir mücadele atlatarak tecrübe biriktirmiş olur ve o tecrübelerle olgunlaşır. Ama toplumumuzda yaygın olarak görülen psikolojik sorunlardan biri kişiye zarar veren herhangi bir etmene bağlı kalmak ve kurtulamamaktır. Duygusal bağımlılık olarak adlandırdığımız bu durum genellikle güzel yaşanmışlıklarla ve başlangıçlarla başlar. Zamanla kişi bu yaşanmışlıklara bağlanır. Halbuki sonunu bilmediğimiz bir duruma bağlanmak doğru değildir. Bağlı olduğumuz veya olmadığımız herhangi bir durum kalıcı olmayabilir ve eğer bu duruma, alışkanlığa bağlı kalmışsak durum veya alışkanlık kalıcı olmadığı takdirde kişiye zarar vermeye başlar. Kalıcı olmayan bu durumu kişi kalıcı olduğunu kabullendiğinden sorgulamaya başlar. "Başlarda böyle değildi, zamanla değişti, eskiye dönmek istiyorum" gibi cümleler kurarken bulur kendini. Bağımlılık olarak adlandırdığımız şey bağlı kaldığımız durumun bize iyi veya kötü geldiğinin bilincinde olup bağlı kalmaya devam etmek demektir. Değişmek ve unutmak istediğinin farkındadır fakat hissettiği bağlılık onu esir almıştır ve kurtulamamasına verdiği en iyi yanıt elinde olmadığı ve hislerini kontrol edememe düşüncesidir. Önümüze daha önce tatmadığımız bir pasta koyulduğunu düşünelim. Bu pastanın tadına bakalım ve pastanın tadının çok hoşumuza gittiğini, hayatımız boyunca yediğimiz en iyi pasta olduğunu varsayalım. Fakat pastanın yarısına kadar gelmişken elimizden kaymış olsun ve yere düşüp dağılsın. Elbette pastanın yere düşüp dağılması bizi üzecektir. Fakat dağılan bir pastanın başında yas tutmak, o pastanın bize verdiği zevki hatırlayıp kendimizi üzmek, dağılan parçaları birleştirip pastayı eski haline getirmek istemek o pastayı eski haline getiremez. Dağılan parçaları elbette toplayıp aynı tabakta birleştirebilme gibi bir yolumuz vardır. Fakat bu yol sağlıklı değildir çünkü ne değişirse değişsin pasta kirlenmiştir ve eski görünümüne sahip olamayacaktır.

Bizim yoğun olarak yaptığımız durum da bu aslında. Dağılan bir pastaya, bize verdiği mutluluğa bağlı kalmak. Değişen ve kalıcı olmayan hiçbir duruma bağlı kalmamalıyız. Çünkü hayat sadece o pastadan ibaret değildir. Kim bilir önümüze başka bir aromada pasta daha çıkacak veya aynı aromada. Üstelik için için yas tuttuğumuz o pastadan daha sağlıklı. Bahsi geçen bu pastayı duygusal olarak bağımlı kaldığımız durumlar gibi düşünelim. Hayatın bizi hangi dönemlerde hangi hislere çektiğini bilemeyiz. Değişen birini veya bir durumu eski haline geri getiremeyiz, bunun için çabalamamalıyız. Çünkü eski haline dönebilme olanağı olan bir durum zaten başta değişmezdi ve ilk hali gibi kalırdı. Değişen insanlar veya söz konusu olan durumlar için çaba göstermeyi, üzülmeyi bırakın. Eskiye döneceği varsa zaten kendiliğinden dönecektir. Kendinizi sevin ve hayatı dolu dolu yaşayın çünkü hayat bize sunduğu o dağılan pastadan ibaret değildir.