Son zamanlarda beyin göçünün zirvelerini yaşıyor olabiliriz. İş bulamayan, yaşanılan ve yaşanılmayan siyasi ve politik olaylardan ötürü gidişattan şikâyetçi olan, Türkiye’deki yaşam koşullarına adaptasyon sağlamayan, çalıştığı kurumda mobbinge maruz kalan binlerce genç Avrupa’ya göç, iltica ediyor veya etmeyi düşünüyor. Aslında baktığınızda çok haklılar birkaç üniversite okuyup, cahil patronların ağız kokusunu çekmektense başka topraklarda yeniden kök salmak istemeleri gayet olağandır. Avrupa’nın cazibesi, ‘özgürlükçü’ tutumu, yaşam koşullarının Türkiye’ye göre daha iyi oluşu gençleri kendine çekiyor. Gençlerin bu haklı isteklerini şuna benzetiyorum; et yiyen bitkilerin avlanmak için saldığı o çekici kokuya avlarının kanıp gitmesi gibi. Aslında Avrupa’nın bu genç ve dinamik beyinlere ihtiyacı var. Ve gençlerde Avrupa’nın o cazibeli kokusuna doğru akın etmekte.

Bu işte pis bir koku var aslında. Burunları keskinleştirmek lazım gençler!

Bunu bir genç olarak söylüyorum. Okuyup linç etmeyin sonra.

Neden biliyor musunuz?

Avrupa yaşamını intihar etmeden önce birisi ‘altın akvaryumdaki balığa’ benzetmiş. Yani köklerinizden kopup tekrar yeni bir kültür yeni bir yaşam yeni bir dil size çok korkutucu gelmiyor mu?

Tabi zorunlu olduğundan söylüyorum. Yoksa gezmek, görmek, öğrenmek, keşfetmek yaşamın bize sunduğu en güzel şeylerden biri (Türkiye’nin sunamadığı). Tabi bunları yazarken ne kadar haklı olduğunuzu, haklı olduğumuzu da biliyorum. Çözüm önerileri neler olabilir ne yapılabilir üzerine tartışacağız tabi ki. Ama neler ‘yapılmamalı’ya da dikkat etmek lazım. Bazen beyin göçleri (ilticalar) da bilinçlidir. Bazen herşey çok sistematik ve profesyoneldir. Bazen bazı kokular uzaktayken güzel gelir yakından pek de hoş değildir. Yani naçizane fikrimdir.