Çin’i etkileyerek başlayan Koronavirüsü salgını kısa bir sürede yayıldı. İran’ı önemli oranda kıskaca aldı, ardından İtalya başta olmak üzere Fransa’nın yanı sıra Avrupa kıtasında biraz yavaş da olsa etkisini sürdürüyor. Teğet olacağını beklerken Türkiye’nin yerinde ve zamanında aldığı önlemlere rağmen son günlerde pozitif vakaların artması soğukkanlılığımızı da koruyarak bizi endişelendirmeye başladı bu virüs. Bu nedenle devlet aklı son virajda, açık toplum olma özelliğinden hareketle hem tedbirlerin çeşidini arttırıyor hem de panik yapmanın önünü kesmeye çalışıyor ki doğru olan da budur.

Bu böyle devam etsin, konu ise uzmanlarca siyasi, ekonomik, sosyal ve biyolojik açılardan tartışılmaya devam ediyor. Uzmanlara göre daha ilk başlarda “bu bir biyolojik savaştır ve hedef Çin’in ekonomisi” dendi. Salgının başladığı Çin’de ilk günlerde ülke ekonomisi milyarlarca dolara zarar uğradı açıklaması yapıldı. Bu, doğruydu ve eğer bu virüs küresel güçlerin-Çin’in rakipleri- bir imalatı ise amaca ulaşıldı. Ancak virüs sınır tanımaz ve imal edenlere de bulaşacağı bir gerçek. Nitekim bu virüs Avrupa’ya ve Amerika’ya yayılmaya devam ediyor.

Çin’in adı geçince tartışmalarda, ABD’nin 56. Dışişleri Bakanı olan Henry Kissinger’in Dünden Bugüne Yeni Çin olan adlı yapıtına bir göz attık. Çok çarpıcı değerlendirmeler yapan Kissinger’i kısaca, Harvard Üniversitesi Öğretim Üyesi olduktan sonra 1969 - 1975 yılları arasında ABD Başkanı’nın ulusal güvenlik danışmanı, 1973 - 1977 yıllarında ise ABD'nin 56. Dışişleri Bakanı olarak görev yapmıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyet Rusya arasındaki yumuşama politikasını geliştirmiş, bunun sonucunda 1972 yılında SALT I Antlaşması imzalanmıştır. Aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri ve Çin arasında ilk resmî ilişkileri kurmuştur. Amerika Birleşik Devletleri'nin 1969 - 1970 yılarında Kamboçya'yı bombalamasını desteklemesine karşın, Vietnam sorununu çözüme götürmedeki üstün katkılarından dolayı 1973 yılında Nobel Barış Ödülü'ne layık görülmüştür. Mekik Diplomasisi yöntemiyle 1979 yılında İsrail ile Mısır arasında da diplomatik ilişki kurulmasına katkıda bulunmuştur, şeklinde tanıyabiliriz.

Dünya çapında sayılı entelektüeller arasında yeri olan Kissinger’in Çin adlı kitabının yanı sıra Diplomasi, Dünya Düzeni, Kriz, Amerika’nın Dış Politikaya İhtiyacı Var mı? Gibi çok önemli yapıtlara da imza atmıştır.

Çin adlı kitabında, ABD ile karşılaştırması en ilginç saptamalardan biridir. Çin toplumunun ve siyasi tarihinin özelliklerini Konfüçyüsçü inancında arayan Kissinger, Çinlilerin çok zor ve dağınık dönemlerde bile kolaylıkla bir araya gelerek birlik oluşturabildiklerinin altını çizer. Fakat onların en önemli özellikleri tabi ki kültürdür. Kitabının önsözünde, ABD’nin sahip olduğu değerleri dünyanın her yanına yayma mecburiyeti olduğunu savunurken Çin’in kendisini müstesna bir konumda saymasının nedeni ise kültürel olduğunu ileri sürer.

“Çin, Birleşik Devletler gibi kendisinin özel bir rol üstlendiğini düşünmekteydi. Ama bu düşünce hiçbir zaman değerlerini bütün dünyaya yaymak üzerine kurulu Amerikan evrenselciliğini benimsememiştir. Çin kendisini barbarları kapının önünde tutmakla sınırlamıştır. Kore gibi kendine bağımlı devletlerin Çin’in özel statüsünü tanımaları için çaba sarf etmiş, karşılığında onlara ticari haklar gibi menfaatler bahşetmiştir.”(s.40)

Kissinger’in Çin’le ilgili olarak tespitlerinin başında bu ülkenin kültürel olma ve ticari başarısı gelmektedir. Nitekim Mao önderliğinde gerçekleşen devrim dünya devrim tarihinde “Kültür Devrimi” olarak yer almıştır.

Kissinger’in analizlerine bakılırsa Çin’in kendine özgü kültür ve ticarete önem verme ve bu iki olgu üzerinde gelişme nedeniyle özellikle -deyimiyle Yeni Çin- olarak ileride Birleşik Devletlerin başta gelen rakibi olacağını sezmek zor değildir. Çin halkı bu gibi özelliklerle ve çalışkanlıkları ile de birleştirerek günümüzde dünya pazarında söz sahibi olmayı başarmıştır.

Çin’in başarıları ve dünya ticari pazarlarda öne çıkması, başta ABD olmak üzere diğer emperyal güçlerin uykusunu kaçırmış, onları rahatsız etmiştir. Bu durum adı geçen güçlerin, Çin karşıtı tavır geliştirme pozisyonuna sokmaya zorlamıştır. Öncelikle Çin’in ürettiği ürünleri itibarsızlaştırmaya, bu noktada kara propagandalarını yoğunlaştırmıştır. “Çin Malı” denilerek bunun tüketici tarafından basit olarak değerlendirilmesi sağlanmaya çalışmıştır. Buna karşın Çin, ucuz üreterek ve kar marjını düşürerek müşterinin tabiri caizse cebine hitap etmesini başarmıştır. Komplo teorilerine inanmam ama, son ortaya çıkan Covid- 19 olarak tarihe geçen Koronavirüsünün Çin’i ilk önce vurması tesadüfi bir durum olmadığı kanaatini bende güçlendiriyor.

Çin ekonomisi zarar görsün, yeter! Dünya’da ne kadar insan ölürse ölsün sermaye sahiplerinin umurunda değildir. İnsan sağlığı madem bu kadar önemli, her gün kendi ürettikleri silahları kendileri bizzat kullanıyor ve coğrafyalarının dışında 10 binlerce insanın ölümüne sebep oluyor. Madem insan canını bu kadar düşünüyorsunuz, Ey ABD ve Rusya, Suriye’den çekilin! Siz çekilirseniz ve bu coğrafyada karıştırıcı politikalara da son verirseniz hiç kimsenin burnu bile kanamaz. Haydi bakalım çıkın! Siz buradan çıkarsanız ertesi gün Türkiye de çıkar!

Toparlarsak Çin, enerjisini savaşlara harcamaz, bu anlamda tarihinden en fazla ders çıkaran ülkedir. Çin devlet aklı da toplumu da çok iyi biliyor ki, büyüme ekonomide üretmek ve ticarette gelişmekten geçer. Bu anlamda Çin, bütün dünyaya örnek teşkil eden bir ülkedir.

Son yıllarda Türkiye devlet aklı da daha çok milli üretime ve yerli malına önem vermeyi fark etmiş durumda. Özellikle askeri teknolojideki üretim buna örnek gösterilebilir.

Virüssüz bir dünya, karantinasız bir ülke temennisiyle, sağlıklı bir toplum diliyorum.

Saygıyla…