Diyalektiğin önemli tezlerinden biri “zıtların birliği” felsefesidir. Söylemleriyle, davranışlarıyla birbirlerine karşıt gibi duranlara tipik bir örnektir sahada buluşulan temel fiili durum.

Malum İmralı mahpusunda 26 yıldır yatan Abdullah Öcalan’a bir ziyaret epeydir konuşuluyordu. Çözüm süreci komisyonu “Ada’ya “gidilsin mi, gidilmesin mi” karar arifesindeydi.

Bahçeli yaşına rağmen şaşırtıcı ölçüde oyun bozmada becerikli ve güçlü bir aktör olduğu kadar oyun kurmada da mahir. Geçtiğimiz hafta salı günü Meclis grup toplantısında sözünü bütün partidaşlarına ayakta alkışlatarak “Hiç kimse gitmezse ben giderim İmralı’ya! Yanıma da bir kaç arkadaşımı alarak” dedi.

Sonra komisyon toplandı ve karar çıktı: İmralı’ya Abdullah Öcalan’la görüşmeye gidilecek. Ama iki yerden hem de ilginç iki yerden; CHP ve Hüdapar’dan karşıt karar çıktı. Üstelik birbirine cepheden karşıt iki yer adeta birleşerek.

Biri, diğerine “kemalist” diyordu. Bu vurguyu yaparken de tarih boyunca başta SaîdîKurdî ve Şeyh Saîd olmak üzere Kürt liderlerine yönelik zulümlerin fail partisi olarak tabii ki!

Diğer yandan Kemalist diyen de, öbürüne “hizbullah artığı” kimliğini uygun görmüştü. Bir dönemin bütün faili meçhullerinin “domuz bağcı” ifadesi ile failleri olarak elbette.

Tevfik Fikret’in “tarih-i kadim’ezeyl”inden bir mısradır: “Beşerin böyle delaletleri var / putunu kendi yapar, kendi tapar…”

Bunlarınki tam da o minval üzere, güncelle dansı böyle. “Gitmeyiz” ve o “ada sakini”ni meşrulaştırmayız diyorlar. Sonra da bir potada yüksek ısıda buluşup yoğrularak yeni bir sert metale birlikte dönüşüyorlar.

Bu bir yol ayrımıdır ve çözücü nirengi noktasıdır, aynı zamanda da tercihtir. Her iki parti için tabii ki.

Türkiye’de siyaset bu kararın karşılığını vermekle mükelleftir.

Başta DEM Parti elbette. CHP’ye yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçiminde verdiği “vize”nin kullanım hakkının bittiğinin ispatı vücududur bu verili durum.

HüdaPar için ise; legalitede görünürlüğünün öncesi gayrimeşruluğunun toplum vicdanında hala koskoca bir kara leke olarak hafızalarda durduğunun hâlidir orta yere yansıyan.

Peki devlet politikası olarak sürece müdahil olan AKP+MHP ittifakı cephesinde durum nedir?

Bir devlet politikası olarak çözüme doğru yürüyen geçiş sürecine mania oluşturmaya yeltenen HüdaPar, Kürt cephesinin devlet destekli tercihli siyasi aktörü olmaya devam edecek mi? Sanırım bu kararlarından sonra biraz zor olacak gibi!

CHP için ise durum daha vahim. CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı Kürt sorununun çözümünde artık ağzıyla kuş tutsa Kürt cenahında da devlet cenahında da karşılığının kısa vadede olmayacağı anlamını taşır. Orta ve uzun vadede olur mu? O da zamana, gidişata ve tarihin tefekkürü ve tecellisine bağlı.

Ha, bir cümle de son yüzyıl içinde Kürde onca eza-cefa çektiren müsebbiplere dair etmek gerekirse; son 20 yılın kürde dair kötücül işlerinin faili şu anki iktidar ise! O öve öve bitiremedikleri ve rejimin kurucu partisi olmayı her daim yücelttikleri CHP de koca bir asrın failidir. Ey CHP siz kurdunuz, harcını kardınız ve sonra da gereğini yaptınız. Sizin kurduğunuz binanın iç dekorasyonunu da sizden sonrakiler sizin de mecliste onayınızla yaptı. Devletin bekası ve sürdürülebilir politikaları adına.

Sonuçta belki de adil, demokratik ve kalıcı barış için söylenebilecek şudur;

Yol yürünürken: Sürecin iki cepheden aktörleri olan; Abdullah Öcalan ve Erdoğan+Bahçeli’nin elleri güçlenmiş, üzerinde durdukları zemin daha da sağlamlaşmıştır.