Türk siyasi tarihi, ülkede başkanlık sistemine geçilmesiyle koalisyon hükümetlerinden, ittifak hükümetlerine bir geçişe tanık olmaktadır. Bu bir anlamda Türkiye’de bir değişim ve dönüşümün de adı olmaktadır. Siyasal partilerinin önemlerinin tali plana düştüğü, ancak asgari müştereklerde ittifakların ön plana çıktığı siyasi oluşumlar evresini yaşamaktayız toplum olarak. Farklı kimliklerin siyasal oluşum haline geldikleri siyasal anlayışlar kimi farklılıklara rağmen, iktidara gelmeyi hedefledikleri için bir araya gelmeyi gerekli görüyorlar. Hatta bir adım ileriye gidersek bir araya gelmeler zorunlu bir hal almış bulunmaktadır. Demokrasinin daha da yükseltilmesi adına bu süreci hayra alamet olarak nitelemekteyiz. Bütün bunların gelişmesi Kürtleri de etkilediği altını çizilmesi gereken bir gerçektir.

Bu çerçevede Türkiye’de ana eksen siyaset çizgilerinin varlığından söz edebiliriz. Birincisi milliyetçi muhafazakar, ikincisi de sosyal demokrat olarak görülmektedir. Öte yandan son yıllarda iyice öne çıkmış bir Kürt siyasi (bütün yüzüyle) çizgiden de söz etmek mümkündür.

Gelinen noktada altı çizilmesi gereken başka bir gerçek ise geleneksel Türk Devlet politikasının yaklaşımı ile şiddeti tarz haline getirmiş ve bir türlü bundan vaz geçmeyen PKK pratiği arasında bocalayan Siyasi Kürt hareketinden söz ediyoruz. Bahsettiğimiz siyasi Kürt hareketi şiddeti dışlamaktadır açıkça. Bunu savunan birçok Kürt oluşumu da vardır. Hatta HDP içinde de şiddeti mahkûm eden bir kanattan da rahatlıkla söz edebiliyoruz. Son zamanlarda bazı aktörlerin bu anlamda yüksek sesle de konuştukları bilinmektedir. Bunları yeni siyasi arayışlar olarak görmek ve bunlara daha da cesaret vermek Türkiye’de demokratik sürecin daha da hızlanması ve güç kazanması açısından tarihsel anlama ve değere sahip olduğunu düşünüyoruz.

Öte yandan ABD’de yönetim değişikliği ve Türkiye’nin AB ile ilişkilerinde yepyeni bir dönem için reformların yapılacağı açıklamaları bu anlamda dış ilişkilerde yaşanacak olası yumuşama ülkemizde iç politik koşulları etkileyeceği açıktır.  ABD’nin gerek dünya genelinde gerekse Ortadoğu’da son yıllarda sıkıntılar yaşadığı bir gerçektir. Bunu bilen ABD’nin devlet aklı işi Biden ile halletmek ister gibi bir politika uygulayacağı düşünülmektedir. Bu çerçevede Biden yönetiminin Ortadoğu’da gerçek anlamda yansıtacağı veya estireceği (dileriz hayal kırıklığı yaşanmaz) demokrasi rüzgarının, umarız Arap Baharı gibi olmaz, sonucuyla oluşacak ortamdan Kürt Siyasi hareketini etkileyeceği bir beklenti oluşturmuş gözükmektedir. Tabi bu beklenti ile Kürt siyasi hareketinde heyecan hatta umut yaratmış gibi.

Eğer süreç beklendiği gibi işlerse bu ortamda oluşan iklim Kürtler için tarihi bir fırsat oluşturacaktır. Bu amaçla Kürt siyasi aktörleri bu fırsatı değerlendirmek için bir araya gelme çabası içerisinde. Şiddeti tamamen devreden çıkarmış bir Kürt Siyasi hareketinin hem Türkiye’ye hem de Kürtlere faydası olacaktır. Bu temelde Kürt siyasi hareketi Türkiye’de dördüncü bir ittifak olarak bir araya gelebilir. İttifakın adında “Kürt” kelimesinin yer almaması çok tartışılacak bir konu olmamalı hatta bunu siyasi bir takıntı haline getirmemek gerekiyor. Bu, ittifakın yasal çerçevede rahatlıkla başkanlık seçimlerine girmesini ve meşruiyet kazanmasını sağlayacak. Tersi olursa “Kürt milliyetçiliği” ve “ayrımcılığı” yapmakla itham edilecek ki, doğmamış bebeğin ölmesi anlamına gelecektir bu. Örneğin; adı başlıkta da belirttiğimiz gibi “Demokratik Güçler İttifakı” veya “Türkiye’yi Yarınlara Taşıyacak İttifak” olabilir. İttifaka bölgenin STK’larını ve toplumda karşılığı olan aydınları da dahil etmekte yarar olacaktır. Ancak halihazırda siyasal iklime bakıldığı zaman olası çatı ittifakının önünde bazı sorunlar görülmektedir.

Biz bu ittifakın oluşmasının önünde iki problem görmekteyiz:

  1. PKK’nin uyguladığı şiddet veya bu şiddette bir türlü son vermeme sevdası.
  2. Kürt siyasi oluşumlarının asgari müştereklerde bir araya gelmemesi.

Birincisini biraz değerlendirelim. PKK, eğer devlete şart koşmadan şiddete son verdiğini ve bir daha kullanmamak üzere silahı bıraktığını açıklarsa-açıklamalıdır- başta HDP olmak üzere bütün Kürt siyasi oluşumlarının elini güçlendirecektir. Şu veya bu şekilde Kürt siyasi oluşumlarına yapıştırılan ”terör” etiketi anlamsızlaşacaktır. Bu bağlamda PKK, Kürt halkının siyasi kazanımları ve Türkiye’nin bütünlüğüne tehdit olan şiddetinin miadını doldurduğunu görmeli ve bunun bitirilmesi için tarihi kararı almalıdır. Başka bir ifadeyle PKK silahı gömdüğü takdirde Türkiye’yi yönetenlerin “terör” sorunu ortadan kalkacak, önlerinde demokrasi ile çözülmesi elzem olan Kürt Sorununu bulacaklardır. Bunun yapılması için HDP dahil diğer bütün Kürt Siyasi hareketinin bileşenleri PKK’ye baskı yapmalıdır. PKK, bunu yapmazsa…

İkincisini değerlendirelim. Her şeye rağmen birbirine her bakımdan benzeyen HAK-PAR, PAK, PDK-Bakur, T-KDP, Tevgêra Azadi gibi oluşumlar demokratik asgari müştereklerde bir çatı oluşturarak bir araya gelebilir. Bu oluşumların bir araya gelmeme lüksleri kalmamıştır.

Eğer her ikisi de olmazsa, o zaman Türkiye asil bir AB üyesi olsa bile Kürtlerin bir kazancı olamayacaktır. Dağınık ve ülkenin iktidarı konusunda örgütsüz bir atmosferde Kürt siyasi hareketinden söz edilemeyeceği gibi, bu gibi bir potansiyelin memlekete hiçbir faydası da olamayacaktır.

Şu gerçeği de görmek gerekiyor ki, bugün Kürt siyasi hareketine liderlik eden aktörlerin tamamına yakını 70’e merdiven dayamış, hatta bu merdivenin son basamağında olanlar var. Bu fırsattan sonra Kürt halkına mezarda da önderlik edecek değiller ya. Bu nedenle Kürt halkının özgürlüğünü ve Türkiye’de demokrasinin çıtasının yükseltilmesini istiyorlarsa yukarıda belirttiğimiz tarihi adımın atılması için koşullar oluşturulmalıdır.

Saygıyla…