NATO Liderler Zirvesi çerçevesinde üye ülkelerin liderlerinin yapacakları ikili görüşmelerin en ilginci ve merakla bekleneni ABD Başkanı Joe Biden ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasında gerçekleşecek olandır. Geçmiş yıllara bakılırsa iki NATO üyesi olan ülkelerin ilişkileri kimi zaman gergin kimi zaman da kırılgan olduğu bilindiği bir gerçek. Hal böyle olunca bir Kuzey Atlantik Paktının en büyük diğeri de ikinci büyük orduya sahip olması itibarıyla zirveye bu açıdan da bakılırsa kamuoyunun gündeminde en fazla yer alması ve bu anlamda tartışmalara konu olması normaldir.

Aslında Biden-Erdoğan görüşmesi tarafların birbirlerini sıkıştırma taktikleri ile karşılayacağı bir zirve olacaktır. Yani Biden, Erdoğan’ı sıkıştırmaya çalışacak siyasi ve diplomasi açısından ancak asıl Biden’ın dolayısıyla ABD’nin sıkışmışlığı dışa vurulacak gibi. Başka bir ifadeyle Biden’ın sıkıştırma taktiklerine Erdoğan’ın nasıl bir duruş sergileyeceği ve neler söyleyeceği zirveye damga vuracak gibi. Tabı bu arada Türkiye’de muhalefet cephesinin beklentisi Biden’in sıkıştırma taktiklerine Erdoğan’ın yanıt vermemesi tabiri caizse “sus-pus” olması şeklinde bir beklenti içinde ve buna bağlı olarak bir umudu beslediği anlaşılmaktadır.

Biden’in önce “insan hakları” maskesiyle taktiklere baş vuracağı beklenen bir durum. Tabi bu taktiğin odağında “Kürtlere uygulanan hak ihlalleri” yer alacak. Yani bu taktikle Biden YPG’yi eşittir Kürt halkı olarak lanse edecek.

Diğer bir taktik ise “Türkiye’yi saldırgan olmakla” suçlamak ve bu noktada Türkiye’yi sıkıştırarak kendi saldırgan emperyal yüzünü gizlemek.

Artık ABD’ye bu gibi noktalarda onun “gerçeğini yüzüne vurmak” zamanının geldiğini bilmek ve buna göre bir siyasi ve diplomatik tavır içinde olabilmek. Bu gerçeği Erdoğan gibi bir liderin Biden’e diplomatik koridorlarda söyleyebileceğini öngörmekteyiz.

Yakın geçmişte Türkiye’nin Akdeniz, Suriye ve Libya gibi bölge ve ülkelerde askeri ve siyasal gücü ile sürece müdahil olması dikkatleri üstünde toplamaya başarmıştır. Sadece dikkat mi? Elbette hayır. Bu bölgelerde uluslararası çıkarlarından taviz vermeyen bir politika gütmesi ve Lideri Erdoğan’ın dik duruş göstermesi ve buna bağlı olarak mikro ölçeklerde politikasını uygulaması Türkiye’nin gücünü ortaya koyması emperyal çıkar peşinde olan Küresel Güçleri derin derin düşündürmeye zorlamış ve zorlamaktadır.

Bugün son dakika gelişmesi olarak Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre Biden-Erdoğan görüşmesinde üç konunun gündeme geleceği ve iki liderin bu konular kapsamında politikalarını birbirlerine anlatacağı beklenmektedir, denildi.

Bu konuların değerlendirileceğini öne sürmek elbette kahin olmaya gerek yoktur. Tabi bu konuların tamamı ülkeler açısından jeo-stratejik yönüyle önemlidir ancak bunların içerisinde Suriye konusu dolayısıyla ABD’nin ta Obama döneminden bu yana PKK-YPG’ye verdiği açık destek Türkiye için çok daha önemlidir. Çünkü Türkiye çok iyi biliyor ki, YPG’nin elde edebileceği bir statü kendi toprak bütünlüğüne yönelik bir tehlike, bir risk içermektedir. Esasen Türkiye bu konuda ABD’den bundan böyle müdahil olmamayı talep etmekte; bugünkü görüşmede Sayın Erdoğan, ABD Lideri Biden’den YPG ile ilişkisini kesmesini açık açık isteyeceği beklenmektedir. ABD’nin bunu yapmayacağını da kamuoyu iyi bilmektedir.

Bu çerçevede görüşme analiz edilecek olursa, önümüzdeki yakın yakın gelecekte ABD bölgeye yönelik siyasi stratejisini uygulamaya devam edecektir. Görüşmeden çıkacak en önemli tema bunun olacağını düşünüyoruz. Türkiye de bu paralellikte politik stratejisinden ödün vermeyecek bir politikayı tercih edecektir. Bu nedenle önümüzdeki süreçte iki ülkenin geçmişte olduğu gibi gerilimli ve koptu-kopacak türden bir ilişki biçimine tanık olacağız.

NATO Liderler Zirvesi kapsamında ABD Başkanı Biden ve Türkiye Cumhur başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın merakla beklendiği görüşmesinde ne çıkar sorusu cevap bulacak.

Öyle anlaşılıyor ki bu görüşmeden ABD hali hazırda uygulamaya çalıştığı siyaseti bir süre daha devam edecek. Buna karşı Türkiye Ortadoğu eksenli siyasal çıkarlarını gözetmekten ödün vermeyecek.

Bakalım Biden’ın dillendirdiği “Bütün Dünyaya Demokrasi” stratejisi gerçekten huzura mı yol açacak yoksa her zaman olduğu gibi insanların gözyaşları dökmelerine mi yol açacak? Belki de son yıllarda buna “dur” diyebilen bir politika uygulayan tek ülke Türkiye’dir.

Saygıyla…