“Vefa evvela sözüne sadık olmaktır.” (İbrahim Tenekeci)
Hayatın anlamını aramak çoğu zaman büyük cümleler gerektiren bir mesele sanıyoruz. Sanki mutlaka bir kitap yazmamız, bir dağa çıkmamız ya da uzun bir yolculuğa çıkıp aydınlanmamız gerekiyormuş gibi. Oysa belki de hayatın anlamı, gündelik telaşın arasında gözden kaçırdığımız çok küçük bir yerde saklıdır:
İçimizde.
Ve daha da özeli, insandan insana uzanan o ince çizgide: vefada.
Bunu neden söylüyorum? Çünkü bugün insanlar anlam arayışını çoğu zaman uzaklarda arıyor. Kariyerde, maddiyatta, etkileşim sayısında, başarı listelerinde… Hayatın anlamı sanki şimdinin tadını çıkarmadan bir sonraki hedefi kovalamakmış gibi.
Ama geri dönüp baktığımızda bizi gerçekten değiştiren anlar çoğu zaman yaşadığımız dokunaklı anlar oluyor.
Vefa işte tam burada devreye giriyor.
Hayatta kalabalıkların arasında kaybolmak kolay. Bir sürü tanıdık, binlerce diyalog, sürekli bir koşuşturma… Ama tüm bu gürültü içinde bize gerçekten “hayat” hissi veren kaç kişi var?
Bence anlamın asıl kıymeti, o sayının azlığında gizli.
Hayatın anlamını çoğu zaman büyük bir keşifmiş gibi sunuyorlar. Oysa insan kendini en çok, birinin ona gösterdiği vefayla buluyor. Çünkü vefa, anlamın gündelik hayata yansımış hâlidir.
Hayatın anlamını hissetmenin en sessiz şekli.
Günümüz dünyasında vefanın bu kadar zor bulunur bir hâle gelmesi belki de anlam arayışlarını uzakta aramamızdan kaynaklanıyor. İnsan, samimiyet bulamayınca anlam arıyor; anlam bulamayınca kendini daha çok yoruyor.
Bu nedenle vefanın olduğu bir çevre, insana yalnızca huzur değil yön de veriyor.
Hayatın nereye gitmesi gerektiğini, kimlerin yanında daha insan kaldığımızı gösteriyor.
Bir de şöyle düşünelim:
İnsanın önce kendine sonra topluma vefası olmazsa hayatın anlamını bulması mümkün mü?
Toplumu hiçe sayan, sadece koşan, sadece tüketen biri hangi anlamın peşine düşebilir?
Bu yüzden vefa sadece kendimize ve çevremize değil topluma da dönük bir sorumluluktur.
Toplumun gelişimi de tüm toplumun bunun farkında olmasında saklıdır.
Peki topluma bunu nasıl anlatacağız?
Onu da başka bir yazının saklı konusu olarak bırakalım sevgili okur.