Adıyaman’daki 3. günümde artık gönüllü olarak dağıtımlara çıkıyordum. Depodaydım, bütün gönüllüler canla başla çalışıyordu. Sabah erkenden uyanıp işe koyuluyordu herkes. İlk günlerde koordinasyonda biraz sıkıntı yaşanıyordu, ama ondan sonraki günlerde her şey daha düzenliydi. Herkesin bir görevi vardı. Kıyafetlere bakanlar bebek, çocuk, kadın- erkek şeklinde, gıdaya bakanlar, hijyen ürünlerine bakanlar şeklinde herkes farklı gruplara ayrılmıştı. Ayrıca gelen TIR’ları karşılayanlarda vardı. Her gün birçok TIR gelirdi ve herkes o esnada gelen TIR’ı boşaltana kadar elindeki işi bırakırdı. Bir coşku havasında çok güzel bir dayanışma vardı. Sabahın erken saatlerinde başlardı, gecenin geç saatlerine kadar sürerdi bu yoğunluk. Herkes yorgun, uykusuzdu ama yine de durmak bilmezdi kimse.

Deponun arkasında gönüllülerin kaldığı bir depo daha vardı. Herkes almış kamp çadırını deponun içinde açmıştı. Bu arada iki depo vardı. Birinde yardım TIR’ları boşaltılıyordu. Diğerinde ise gelen yardım eşyaları düzenli bir şekilde indirilirdi. Merkezdeki depremzedeler gelip ihtiyacı olan malzemeleri alırdı. Ben daha çok TIR’ların boşaltıldığı depodaydım. Ayrıca köylere dağıtım için yine gönüllü araç sahipleri gelirdi. Koordinasyon sağlanır, köyden iletişime geçmiş ailelerin ihtiyaçları araçlara yüklenir ve ulaştırılırdı.

2 gün dağıtıma çıktım. Adıyaman’ın dağ köylerine, Kâhta’nın köylerine, merkeze yakın köylere gittik. Her yerde manzara aynıydı. İnsanlar perişan durumda. Gidecek yeri olmayan köylerdeki akrabalarına sığınmış. Her evde 5-6 aile kalıyordu. Gıda sorunu, giyim sorunu, hijyen sorunu ve en önemlisiyle çadır sorunu vardı.

Merkeze yakın yol kenarında depremzedeler kendi imkânlarıyla bir çadır kurmuştu. Arkadaşlara yardım için yazmışlar, bizde yükledik aracı oraya gittik. Hava buz gibi, öyle bir soğuk ve rüzgâr vardı ki. Attıkları konuma geldik. Kendi imkânlarıyla çadır kurmuşlar. 40 kişi o çadırda kalıyordu. Çok sayıda yaşlı ve çocuk vardı. Çadırda bir elektrik birde odun sobası yanıyordu. Ama ona rağmen içerisi çok soğuktu. Zemin ıslak ve çamurlu. Bizi gördüklerine çok sevinmişlerdi. O insanları hiç unutamam. “kimse bize el uzatmadı“ dediler. Çok utanmıştım. El uzatmayanlar utanmadı.