Önce şunun altını bold olarak çizeyim; Zülfü Livaneli benim için ağabeydir. Öyle de hitap ederim kendisine. Dolayısıyla bir anlamıyla tarafım; edebiyatına ve müziğine…

Benim Zülfü abiyle ruberu tanışıp dost olmam çok sonradır. Ama kendisini sesi ve müziği üzerinden tanımam henüz 18’inde liseyi yeni bitirdiğim yıllara dayanır.

“Şarkışla’ya düşürmesin” ya da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ağıt şarkısı yeni çıkmıştı ve dilimizdeydi o deli-dolu yaşlarımızda. İşte tam da o yıllarda o şarkıyı okuyan olarak bilmiş, tanımıştık o ismi; Zülfü Livaneli. Bu ses ve musikisi üzerinden tanış olma upuzun bir zaman dilimine yayılmıştı.

Sonra yazarlık, entelektüel, sorumluluğunu bilen aydın duruşuyla sahada, toplumsal alanda görünürlüğü buluşmamızı beraberinde getirmişti.

Yaşar Kemal ağabey, Orhan Pamuk ve Mehmed Uzun’la olan dostluğu bu dostluklar ekseninde hak ihlallerine karşı tavır alışı / alışları…

Yüz yüze ilk görüşmemizden önce telefon ve yazışarak tanışmıştık. Sonra 2007’de Mehmed Uzun kardeşimin hastalık sürecinde Yaşar Kemal ağabeyle Diyarbakır’a ziyarete gelmişlerdi. Ferhat Tunç da vardı o gün birlikte. Gün boyu sohbet etmiştik.

Ve benim için çok anlamlı bir başka buluşma Yaşar babanın vefatında defin günü mezarı başında benim Mehmed Uzun’un mezarından taşıdığım toprağı Yaşar Babanın toprağına serpişimiz ve kendisi ile yan yana ince memedağıdını okuduğu andı.

Çok başka buluşmalarımız muhabbetlerimiz de oldu. Ama burada keseyim bu faslı ve @Bekle Beni”* yeni romanına geleyim.

Bekle Beni Zülfü abinin kitabın son sözünde de vurguladığı gibi kendi yaşamından da izler taşıyan geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinin dönem romanı.

Selim, Leyla ve sonra romanın kahramanlarından kızları Zeynep. Bekle Beni alıp götüren sarıp sarmalayan ve rahat okunan bir Zülfü Livaneli klasiği.

Bu tuhaf ülkenin son yarım yüzyılına tanıklık etmiş ülke gerçekliğine duyarlı her bireyin kendi yaşamı ya da çeperinden bir kesit. Çokça örneği olan ve ülke coğrafyasının bir çok yerleşkesinde benzerlerini ya da katmerlisini yaşamış olanların ucu açık uzak sürgünlüklere taşınan hayatlarının tekil bir çekirdek aile üzerinden anlatısı Bekle Beni…

Ateş ve Buz dizelerinin de sahibi Robert Frost’un;

“Ormanda giderken / Yol ikiye ayrıldı / Ve ben seçtim / Daha az gidilmiş olanı…” seslenişi Bekle Beni’nin ve hikâyenin manifesti sanki!

Zor olanı seçenlerin serencamını yazmış Bekle Beni’de Zülfü abi…Okuma yazma bilmek ve bu bilmenin gereğini yapmanın tek suçluları olanların hikâyesi…

Ve akıbetleri “vatan haini” olmayıp, vatanlarından uzak düşmek zorunda bırakılanların uzun süren serencamları Bekle Beni. Üstelik uzak düştükleri soğuk ve yaban ellerde de önyargı ve suçlu gibi ilk elden sorgulanmaları…

Bir kitap üzerine yazarken kitaptan özet bilgi kabilinden bir şeyler yazmak pek sevdiğim bir şey değil. Kitabın büyüsünü sürprizlerini okura bırakmanın daha doğru olduğunu savunanlardanım.

Bu açıdan romanın girizgahına selam niyetine yerleşen Simonov’un “Kimseler beklemezken bekle beni” diyen inatçıların tarafından seslenerek okuyun derim Bekle Beni’yi…

Çünkü içinde siz ya da tanıdıklarınız da var sanki…

*Zülfü Livaneli, Bekle Beni.

Can yy.2025