Malum, korona salgını nedeniyle ülke olarak karantinadayız. Bilindiği üzere iki tür karantina uygulanmaktadır. Ülkelerin sağlık otoriteleri gerek zamanında, gerekse salgın sürecinin başka anlarında tedbirler almakta, vatandaşlarının yapabilecekleri kısmı ile bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Biz halk olarak yapılan uyarıları ve yapmamız gereken konusunda duyarlı olmaya çalışıyoruz. Birey olarak her birimizin gözü kulağı yapılacak olan açıklamalarda.

Bu dönem en çok duyduğumuz kavram Karantina, ardından Hijyen oldu. Sonra lügatımıza entübe geçti. Bu terimler devam ediyor. İki Tür karantina anladık:

1-Sağlık hekimlerinin kontrolünde olanı, bunda tabi ki hekimlerin kontrolünde tedavi gerekiyor.

2-Gönüllü veya yasa ve kurallar çerçevesinde evde kalma şeklinde olanı.

Bir aya yakındır şu veya bu şekilde kendimizi izole etmiş bulunmaktayız. Genellikle evde kalıp zaman geçiriyoruz. Ara sıra dışarı çıkıp bir hava alıyoruz. Bu işi komşumuz da yapıyor tabi ki. Birbirimize sanki küsüz gibi davranıyoruz. İstemeyerek de olsa bunu yapmak zorundayız. Bazen de pencerelerden ya da balkonlardan birbirimize sesleniyoruz. Sıkıcı günler elbette ve psikolojimiz değişmiş durumda. Sanki her gün bize Cumartesi ve Pazar gibi geliyor.

Peki, ev içinde neler oluyor? Şimdi biraz da buna bakalım. Evin reisi iseniz ihtiyaçlardan dolayı dışarı çıkmak zorundasınız. Peki, güne nasıl başlanıyor? Öncelikle uyandığımız zaman lavabo ihtiyaçlarımızdan sonra öncelikli hedef: Hijyen namı diğer temizlik. Herkes elini sıcak su ile ve sabunla yıkamayı alışkanlık haline getirmiş. Dört yaşındaki çocuklar bile sabunu iyice köpürmeyi öğrenmiş bu da işin olumlu tarafı. Sıkça yaptığımız için sanki elimizin derisi çıkacakmış gibi bir hisse kapıldığımız da oluyor.

Bir defa hep beraber bol bol TV izleme fırsatımız oluyor. Eski diziler ve yeni diziler birbirine karışmış durumda. Futbolda eski maçlar, Dünya Kupaları, Avrupa Futbol Şampiyonası maçlar… Maradona’yı, Rumenige’yi çocuklarımıza anlatmamıza gerek kalmadı.

Okula giden öğrenciniz varsa onunla ilgilenmek zorundasınız ve EBA TRT kanalı üzerinden eğitim tabi ki yapmak zorundasınız. Arada sırada okul öğretmenlerinden mesajlar geliyor. Test atıyorlar, önerilerde bulunuyorlar. Öğrencilerini özledikleri belli oluyor. Veli olsak da bu görevi ve takibatı yapmak zorundasınız. Bir de zaman çok olduğu için çocuklarımızın bize saçma gelen art arada soruları…

Kitap okumak için tam fırsat diyoruz ve zaman elbette ki var. Eğer bunu lehinize çevirirseniz korona virüse en büyük tokadı atmış sayılırsınız. Çay içme ve yemek yeme saatleri kesinlikle değişmiş durumda. İşe gidilmediği için geç yatılıyor, geç kalkılıyor.

Karantinalı günlerin sürdüğü bu dönemde insanı birçok kaygı sarıyor elbette. Bunların başında ölümden kaynaklı bir kaygı ki, eğer yakın çevrenizden biri ölmüşse, bu kaygıyı yaşamamak mümkün mü? İkinci en büyük kaygı insanın kendi geleceğini düşünmekte karamsar olması… Özellikle burada ekonomik kaygı ön plana çıkmaktadır. Bu durum karantinalı bireyler olarak bizi sarmalamış!

Dünya’nın ekonomik anlamda büyük bir sıkıntıda olduğu gerçek… Yaşadığınız ülke de bu dünyanın bir parçası. Bu bilinçle yaşıyoruz ve hal böyle olunca sizin de ekonomik sıkıntılarınız olacaktır. Şu anki konumunuz sadece tüketici pozisyonunda olmanız. Tamamıyla üretim dışı kalmışsanız cebinizden yiyorsunuz demektir. Ne emek, ne de karşılığı diye bir durum söz konusu değil. O zaman gözünüz “Devletin sosyal olma” özelliğinde olur. Devletin sosyal olma durumundan her türlü destek ve yardım beklersiniz. Bu sizin en doğal hakkınız. Bir taraftan da aklınız fikriniz korona ile yapılan mücadelede. Acaba aşısı bulundu mu? Bulunacak mı? Ne zaman bulunacak? Bugün dünyada kaç kişi öldü? Vaka sayısı kaç bine ulaştı? Gözler akşamki Sağlık Bakanı’nın yapacağı açıklamaya çevriliyor ya da o anı bekliyorsunuz. Acaba Sağlık Bakanı nasıl haberler verecek? Elindeki istatistiklere göre kaç vefat var ve ne zaman inişe geçileceği hatta ortadan kaldırılacağı? Gibi sorular.

Evet, hali hazırda izleyen süreç pes etmiş bir ruh haliyle korona virüsünün ne zaman hakkından gelineceği anı bekliyorsunuz. Bir İslam toplumu olduğumuz için her ezan ve ardından okunan sela ve dualarla moral ve güç kazanmaya çalışıyorsunuz. Anlaşıldı ki insanlığın hak etmesi gereken çok yol var.

Görünmeyen bir düşman karşısında elimiz kolumuz bağlı bir durumdayız ve bunu her an hissediyorsunuz.  Başta ABD olmak üzere bütün büyük ülkeler sağlık sistemleriyle çökmüş durumda. Büyük Güçlerin Yükselişlerinin Çöküş süreci başlamış mı acaba diye düşünüyor insan. Belki görürüz belki görmeyiz, ama dünya bu virüse ya tamamıyla teslim olacak ya da ‘giden gitti kalan sağlar bizimdir’ diyecek veya onu etkisiz kılacak bir aşı bulacak. Ama şu anda dünyada bütün sanatsal sportif, kültürel faaliyetler durmuş ekonomi alanında kısmi üretim devam ediyor. Herkes hala bir yanıyla üretim sürecinde faaliyet sürdürüyor olsa bile her ülke kendi derdine düşmüş ne yazık ki!

Önce Çin’e acıdık, sıranın bize geleceğini düşünmedik pek. ‘Çin nerde, Ben nerde?’ dedik, sonra Çin ile ne kadar yakın olduğumuzu virüs kapımızı çalınca anladık.

Yatana kadar elimizi sabunla yıkamaya devam ediyoruz, neredeyse uykuda bile yıkasamız geliyor. Ama içimizde bu virüsü yeneceğimiz hissi de var ve tabi ki çok umutluyuz.

Özetle bir günlük hissiyatımız ve yapmaya çalıştıklarımız böyle.

Her şeyin başı sağlık, siyaset değil!

Saygıyla…