İnsan yaşadığı yer ve yakınında bulunduğu mekanı pek merak etmez, bu nedenle buraları iyi tanıyamıyor, diye bir yaklaşım vardır. Bir yanıyla doğru olan bu yaklaşım elbette her zaman da doğru kabul edilemez. Özellikle son yıllarda tarihçiler ve sosyologlar alanlarının kapsamına giren akademik çalışmalarını yoğunlaştırmışlardır. Yine yerel gazeteciler bu çerçevede önemli çalışmaların altına imza atmışlardır.

Bu yazımızda yaşadığımız şehir olan Kızıltepe’nin tarihçesini bir solukta okuyabileceğiniz bir şekilde köşemizde bilgimiz oranında vermeye çalışacağız. Buna vesile olan araştırmacı-gazeteci dostum Ahmet Çınarbaşı’ya teşekkür etmek istiyorum.

Tarihte Tel Ermen, Dunaysır, Koser gibi isimleri alan Kızıltepe, Verimli Hilal olarak adlandırmış olan coğrafyanın odağında yer alan Mezopotamya Ovası’nın merkezinde yer alır. Tahıl Ambarı olarak adlandırılan ovada, Neolitik Devrim yani tarım devrimi gerçekleşmiştir. Bir süreç olan tarım devrimi sonucunda Mezopotamya Ovası zamanla oldukça zenginleşmiştir.

Mezopotamya Ovası’nın önemli şehri olan Kızıltepe’den İpek Yolu’da geçmektedir ki bu özellik şehirde ticaretin gelişmesine yol açmıştır. Kızıltepe’nin Türkiye, Suriye ve Irak gibi ülkelerin oluşturduğu üçgende yer alması onun stratejik önemini ayrıca arttırmıştır. Bu nedenle tarih boyunca Kızıltepe egemen güçler arasında sürekli el değiştirmiştir; tabi bu güçler arasında meydana gelen savaşlarda şehir yakma ve yıkmadan payına düşeni de almış, büyük zararlar görmüştür.

Şimdi biraz daha geçmişe gidelim, isterseniz değerli okurlar.

Kızıltepe’de, M.Ö. 6-7 binlere tarihlenen Çanak-Çömlek dönemine ait örneklere rastlanmıştır ki, arkeologlar bu kültüre Halaf Kültürü demektedir.  Göçebe veya yarı göçebe olan Halaf gruplarının izlerin Cıhoşiyê ve Tel Edes Höyüklerinde görmek mümkündür.

Mezopotamya’da M.Ö. 4500-3500 yılları arasında hüküm süren Subarilerin, tarihte ilk devletinin kurdukları bölgede Kızıltepe de yer almaktadır.

M.Ö. 3000 yıllarında Mardin ili ve çevresinin de yer aldığı alanda Hürrilerin devletinin kapsama alanındaydı.

Bölgede M.Ö. 2000’lerde Mittani Devleti’nin varlığı görülmektedir ki, devletin başkenti olan Waşşukanni (yeri henüz bilinmemektedir) de bazı araştırmacılara göre bu bölgededir.

Bölge M.Ö. 13.yüzyılda Asurların egemenliğine girmiştir. Asurların izlerini Gırbellê (Çakır) Höyüğünde görmek mümkündür. Bu döneme ait olan bazalt taşından yapılmış heykeller Mardin Müzesinde koruma altına alınmıştır.

Daha sonra Kızıltepe’nin yer aldığı bölgede İskitler, Medler, Persler, İskender İmparatorluğu, Romalılar, Sasaniler, İslam devleti, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Buveyhoğulları, Mervaniler, Selçuklular, Artuklular, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safeviler, Osmanlılar gibi güç ve devletlerin egemenliği söz konusu olmuştur. Bu güçler arasında yaşanan savaşlarda Kızıltepe’de meydana getirilmiş tarihi, dini ve kültürel değerler büyük zaralar görmüş, halkı çok eziyet çekmiştir şüphesiz. 

Tarih boyunca Kızıltepe’den geçmiş olan güçler, arkalarında tarihi yapılar da bırakmıştır. Özellikle Artuklular Dönemi’nde bölgede altyapıya verilen önemi, yapılan eserlerde görmek mümkündür.

Ancak genel olarak bakıldığında Kızıltepe ve çevresinde, höyüklerin çokça yer alması tarihi hafızasına bizi götürmektedir. İlçede dini yapılar olan camiler ve kiliseler dikkat çekmektedir. Ulu Camii ya da Dunaysır Camii ve Surp Kevork Kilisesi en bilinenleri…

Yine Kızıltepe şehir merkezinde hemen hemen herkesin her gün gördüğü ama hakkında pek bir şey bilmediği Sahkulubey Kümbeti var. 16.yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman’ın (1520-1566) hüküm sürdüğü dönemde bir komutan olan ve Kızıltepe çevresinde güvenlikten sorum olarak görev yaptığı rivayet edilmektedir. Bir defa saraya giderken dönüşte Bolu çevresinde silahlı bir çete ile girişilen çatışmada öldüğü ve cenazesinin Kızıltepe’ye getirilerek defnedildiği söylenmektedir.

İlçe ve çevresinde onlarca su değirmeni tarihi yapılar olarak varlığını göstermiştir. Sultan, Pınarbaşı, Abdo, Melho, Emrud Değirmenleri başta gelmektedir. Yine birçok köyde birçok kilisenin kalıntılarına rastlanmaktadır. Meşkok, Dıhêmê, İbrahimiye Kiliseleri bunlardan birkaçıdır.

Cumhuriyetin ilanı ile beraber Kızıltepe çağdaş bir yönetimle tanışmıştır. Cumhuriyeti kuran kadrolar Mardin ve dolayısıyla Kızıltepe’ye stratejik konumundan ötürü büyük önem vermiştir.  Hatta Mustafa Kemal’in 1916 yılında Kızıltepe’ye geldiği ve burada generalliğe yükseldiği söylenmekte, bu sebeple Kızıltepe için “Paşa olduğum şehir” dediği anlatılmaktadır.

Cumhuriyet döneminde Kızıltepe’nin tarihi ayrı bir konu olarak yazılması gerekmektedir, dedikten sonra asıl önemli konuya gelmek istiyorum ki bu konu aynı zamanda bir memleket meselesidir.

Kızıltepe ve çevresinde birçok tarihi varlık define arayan avcılar tarafından zarara uğratılmıştır. Özellikle höyükler kazılmış, altın veya başka değerli tarihi eşyaların peşine düşülmüştür. Ancak en büyük zararı en büyük höyük olan Tel Ermen yani Kızıl Tepe bizzat zarar görmüştür. Bu zararı veren ne yazık ki belediyeyi çeşitli dönemlerde yönetenlerin “İmar Avcıları” vermiştir. Rant uğruna şehrin sembolü olan tepe imara açılmak suretiyle yok edilmiştir. Bu gün tepenin yaklaşık dörtte biri kalmış ki bu, ilçe garnizon komutanlığı sayesinde olmuştur. Eğer bir gün garnizon tepeyi terk ederse, imar avcıları, tarih falan dinlemez, tepeyi birkaç kuruş uğruna yok edecektir.

Aslında yok edilecek olan toprak yığını bir tepe değildir. Yok edilecek olan bir halkın tarihi olacaktır.   

Sorarım şehrini sevenler imar avcıları mı yoksa korunması için çaresizce çırpınanlar mı?

Saygıyla…