Son yıllarda beni en çok mutlu eden haber. Gazetemiz muhabirlerinden Ceren Akyıl’ın yüreğimi sevinçten, mutluluktan adeta uçuran haberi.

Aynen aktarıyorum.
Okuyamamışların da dikkatine…


“2023 yılından itibaren düzenli olarak katıldığı Milano ve Londra moda haftalarında Türkiye’yi başarıyla temsil eden Recep Demiray, bu kez uluslararası modacıların kreasyonlarını sergilediği Antalya Fashion Week’te moda rüzgârı estirdi.
Emy Organizasyon tarafından Hotel Su’da gerçekleştirilen etkinlikte “Ahde Vefa” koleksiyonuyla yer alan Recep Demiray, özgün tasarımlarıyla dikkat çekti. Diyarbakır’ın tarih mirası olan Zerzevan Kalesi, Dört Ayaklı Minare ve 10 Gözlü Köprü’yü işleyen genç modacı, aynı zamanda geleneksel puşi, bakır ve altın işlemeleriyle tasarımlarını zenginleştirdi. Diyarbakır kültüründe önemli bir yeri olan bakır ve altın işlemlerle bezeli kıyafetleri ve başa takılan Puşi’den yaptığı abiye kıyafetler izleyenlerden büyük alkış aldı.
Recep Demiray, yaklaşık altı aylık bir yaratım sürecinin ardından tamamlanan ve içinde modern tasarımların da olduğu 26 parçalık koleksiyonu, deneyimli bir ekip ile hazırladıklarını belirtti. Demiray, “Doğduğum topraklar olan Diyarbakır’ı çok seviyorum. Diyarbakır’ın eşsiz tarihi dokusundan ilham aldığım koleksiyonuma Ahde Vefa adını verdim. Bu özel koleksiyonu Antalya’da sergilediğim için çok mutluyum” dedi.”
İşte gerçek Diyarbekir sevdalısı. O demiyor ben diyorum. O ben Diyarbrkir sevdalısıyım demek yerine sanatı ve etkinlikleriyle yaptıkları ile bize dedirtiyor. Tebrikler Recep kardeşim. Tebrikler sevgili adaşım. İşte Diyarbekir sevdalısı olmak budur.
Ve tebrikler Ceren Akyıl kızıma.
Ne de çok özlemiştim

&

Bir söz de benden
Her insan ölmeden önce bir kez olsun Diyarbekir’i görmelidir.

&

Kulağa hoş gelen sözler
Hayat; ne aşk davasıdır, ne de ekmek kavgasıdır. Hayat insan kalabilme mücadelesidir.
Şerefinle, namusunla, onurunla…
Che Guevara
&

Kirveme öğütler
Ve şu unutulmasın ki: barış güç bende demek değil ”
Ata kibirli binen, eve yürüyerek gider.” Kirvem.


&

Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.

ULAN OĞLUM
Çekin o kirli ellerinizi
Karanlık düşüncelerinizi
Doğduğum kentin üstünden,
Diyarbekir'imden.

Ben Melik Ahmet Hamamı külxanında yatan
Külxancı Xale Meheme kadar
Evimde özgür ve gamsız uyumak istiyorum.

Bin yıldır yetmedi mi?
Ben varım dedim,
Sen yoksun dedin.
Ulan oğlum
Ben varım, sen de varsın.

Bırakın rahatça bir bardak meyan şerbeti içeyim
Dörtyol ağzında kalaylı bakır tasta.
Babe Elo'dan.
Yoğurt pazarının başında
Soğuk bir ayran içeyim akşam vakti.

“Çorbacı burda burda” diyor
Efo Dayı.
Hakko bırak satsın çorbasını.
Akşam saat ondan sonra...
Ciger satan Kamber' ime dokunma
Ona Gaffar Baba bile dokunmamıştı son zamanda.

Ulan oğlum
Kıyamet mi kopar
Faytoncu Hüso kırbacını şaklatsa
Kerxanaya götürürken müşterisini.

''Sıcak lahmacun tazeee '' diyor
Gece kuşu Piç Elo.
Ya o, gece on birden sonra
Mis kokulu kahve satan Bozo Abe'nin sesi duyulmuyor artık.
Hep sizin yüzünüzden
Pis, karanlık düşünceli adamlar.
Yok artık o güzel anılar.
Diyarbekir'imde.

Ulan oğlum
Bırakın Terzi Şaban
Gönlüyce diksin elbise takımlarını.
Ya Dağ Kapısındaki Berber Recep Usta,
Nakış işler gibi keserdi saçlarımızı.
Xale İbrahim, avazı çıktığınca bağırdı:
''Taze çayyy'' diye, ikindi vakti itfaiye meydanında.
Varsın aksın lağım suyu Dicle’ye Fis Kayasından,
Vallahi bu akış bile güzeldi,
Anılarda kalan kadarıyla…
Ulan oğlum düşün yakamızdan...

&

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça kalın.