Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili okurlarım. Meclis Başkanlığı’nı, Barış Annelerinden ve ana dili Kürtçe olan tüm yurttaşlardan özür dilemeye çağırıyorum.
Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik yollarla çözümünü hedefleyen yeni süreç kapsamında Meclis’te kurulan komisyon, farklı çevrelerden kurum ve bireyleri dinlemeye devam etmektedir.
Bu çok olumlu bir davranıştır. Buna ben de katılıyorum.
Ancak geçen gün yapılan oturumda, Barış Anneleri adına katılan Nezahat Teke ve Rabia Kıran’ın ana dili olan Kürtçe ile konuşma taleplerinin engellenmesi, sürecin özüne ve barış arayışının temel felsefesine tamamen aykırıdır.
Böylesine kritik bir dönemde, Barış Annelerinin kendi dilleriyle yaşadıkları acıyı dile getirmelerine engel olunması kabul edilir bir şey değildir
Bu tavrı anlaşılır bulmuyor, sürece dair temkinli iyimserliği zedeleyen bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum.
Bu nedenle Meclis Başkanlığı’nın Barış Annelerinden ve ana dili Kürtçe olan tüm yurttaşlardan özür dilemeleri gerektiğine inanıyorum.
Ana dilde konuşma ve ifade özgürlüğü engellenemez.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun Meclis’te yapılan beşinci toplantısında Barış Anneleri dinlendi.
Adına yaraşır bir davranış.
Çünkü sorunlar birbirimizi dinleyerek ancak çözüm bulabilir.
Nezahat Teke ve Rebia Kıran’ın Kürtçe konuşma talebinin Numan Kurtulmuş tarafından kabul edilmemesi tepki çekmiş.
DEM Parti Milletvekili Sırrı Sakık; “Bir barış annesinin Kürtçe konuşmasına tahammül edemeyenler barışı nasıl inşa edecek?” sözleri ile yaşananlara tepki gösterdi.
Teke ve Kıran’ın Kürtçe konuşma talebi, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş tarafından “Meclis içtüzüğü ve resmi dil düzenlemesi” gerekçesiyle reddediliyor. Kurtulmuş, toplantıya Türkçe devam edilmesini istiyor.
Nezahat Teke, Kürtçe konuşmasına izin verilmemesini “haksızlık” olarak nitelendirdi.”
Katılıyorum.
Barış Annesi Rebia Kıran, sözlerine Kürtçe başlarken, uyarılar üzerine Türkçe devam etmiş.
Çok yazık.
Meclisteki komisyonda bir Barış Annesi Kürtçe konuştuğu için uyarılıyor, sözü kesiliyor. Barış Annesinin Kürtçe konuşmasına tahammül edemeyenler, gerçekten barışı nasıl inşa edecekler bir türlü anlayamıyorum.
Bence barış Kürt annesinin sesine, diline, acısına, saygı gösterildiğinde başlar.
Mecliste kurulan yeni süreç Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun CHP’li üyesi Umut Akdoğan;
“Ben derdimi ana dilim olan Kürtçe ile daha iyi anlatabilirim.” Diyen Kürt annelerinin bu makul talebi karşılanmalıydı. Bu çağda halen bunu kabul etmemek bu komisyonun ayıbıdır. Bu komisyonun ruhuna uymadı.”
Adam haksız mı yani? Komisyon’a davet ettiğiniz kişileri dinlemeye tahammül edemiyorsanız çağırmayın o zaman.
Bir diğer eleştiri de Komisyon’un çalışma yöntemiyle ilgili:
Eğer bu komisyon Kürt meselesine ilişkin bazı düzenlemelerin yapılması, yasal zeminlerin oluşturulması konusunda fonksiyonel olmayı hedefliyorsa çok daha pratik olması gerekiyor.
Komisyon, acıların ve mağduriyetlerin yarıştırıldığı bir yere dönüşmemeli. 50 yıllık süreçte yaşanmış olan her mağduriyet Komisyon’a taşınırsa, bir 50 yıla daha ihtiyacımız var demektir.
CHP Komisyon’da olup olmamak konusunda zaten ikilem yaşıyor. Yarın uygun bir gerekçe oluşturup çekilme kararı da alabilir. Bütün bu riskleri hesaplamak gerekir.
Amaç sonuç almaksa Komisyon’un tamamen teknik bir yapıya dönüşmesi gerekiyor. Acıları yarıştırmaya devam edersek; barış annesi-şehit annesi gibi kamplaşmalardan bir yere varamayız.
Vakıfların, derneklerin, STK’ların vs. Komisyon’a gelip kendini ifade etmesi demokratik bir süreç gibi gelebilir ama zaman kaybından başka bir işe yaramaz. Eğer bu Komisyon işe yaramak istiyorsa, yarından tezi yok bütün randevuları iptal ederek hak, hukuk, temsil, yönetim, anadil vs. gibi konularda teknik çalışmalar yapmalı ve bir an önce Meclis gündemine taşınacak yasa tekliflerini hazırlamalıdır.
Komisyon’u müsamere yerine çevirmek onu işlevsiz hale getirecektir. Bu söylediğimi çok kişi yadırgayabilir ama Komisyon ne ağlama duvarına, ne de acıların yarıştırılacağı bir platforma dönüştürülmemeli.
Yüreğimizi fena halde yaksa da acılarla vedalaşma cesaretini gösterebilmeliyiz. Bu söylediğim bütün kesimler için geçerli…
&
DERVİŞÇE…
Dervişe hayattan ne anladığını sordular;
Dedi ki
Ölülerin sevgiyle anıldığı…
Yaşayanların sevgisizlikten öldüğü bir dünyaya şahit oldum.
Ölülerin toprağına çiçekler ektiler, yaşayanların bahçesini talan ettiler.
Ne olur Barış Süreci Temsilcileri, biz böyle yapmayalım.
&
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.
Dostça kalın.