Diyarbakır geçtiğimiz hafta endişeyle sarsıldı.

Ardı ardına yaşanan iki olay, hepimizin kalbine bir soru işareti düşürdü:

Çocuklarımız güvende mi?

Yenişehir ve Bağlar ilçelerinde, güpegündüz, sokak ortasında çocuk kaçırma girişimleri yaşandı.

Küçük bir çocuğu türlü vaatlerle kandırmaya çalışan “kötü niyetli” bir şahıs, neredeyse onu tenha bir köşeye sürükleyecekti.

O sırada devreye giren mahallenin esnafı sayesinde plan bozuldu.

Çocuğun hayati tehlikesi, esnafın dikkati ve cesaretiyle önlendi.

Diyarbakır Emniyeti’nin titiz çalışmasıyla şüpheli kısa sürede yakalanıp cezaevine gönderildi.

Ama soralım: Tehlike gerçekten geçti mi?

Elbette hayır.

Pazartesi günü okullar açılıyor.

Kentte binlerce anne-baba, çocuğunu okula gönderirken aklında aynı kaygı var:

“Ya bizim çocuğumuzu da kaçırmak isterlerse?”

Bu korku, Diyarbakır sokaklarına sinmiş durumda.

Aslında mesele yalnızca yaşanan olay değil. Asıl sorgulamamız gereken şey şu: Diyarbakır ne zaman bu kadar bozuldu?

Bir dönem çocuklarımızı güvenle sokakta oynatır, komşularımıza emanet eder, hatta evimizin anahtarını bile “bakkal amcaya”, mahalledeki küçük ensafa bırakırdık.

O küçük esnaf ki sadece şeker, ekmek, defter satmaz; aynı zamanda mahallenin hafızası, güvenliği ve vicdanıydı.

Son yıllarda ekonomik kriz, büyük zincir marketlerin yayılması ve mahalle kültürünün erozyona uğramasıyla birlikte bakkallarımız ve küçük işletmelerimiz bir bir kapanma noktasına geldi. Ama geçen hafta gördük ki, mahallemizdeki küçük esnaflar hâlâ hayatımızda çok önemli bir yer tutuyor.

Çocuk kaçırma girişiminde bir esnafın kahramanlığı, aslında mahalle dayanışmasının hâlâ ölmediğini gösterdi.

Kameralara yansıyan görüntülerde çocuğu kurtarırken sergilediği refleks, sanki kendi evladını korurcasına sahip çıkışı, hepimizin yüreğine kazındı. Kaçırmak isteyen kişiyi etkisiz hale getirirken gösterdiği cesaret, takdire şayandı.

Mahalledeki esnaflar, sadece çocuğun hayatını değil, aslında toplumun güven duygusunu da kurtardı.

Bu vesileyle yeniden hatırlatmak isterim: Mahalle kültürü, güvenlik zincirimizin en önemli halkasıdır.

Bizler, apartman boşluklarında görünmez kameralara değil; mahallemizin vicdanı olan bu insanlara emanet ederek büyüdük.

Ama sadece bakkal amcaların, küçük esnafın kahramanlığına güvenmekle yetinmemeliyiz.

Toplumun tüm kesimleri, devlet kurumları ve özellikle emniyet, bu konuda daha duyarlı olmalı.

Çocuklarımızı güvende tutmak için hem bireysel hem toplumsal reflekslerimizi güçlendirmeliyiz.

Çünkü hiçbir şey, bir anne-babanın evladını kaybetme korkusundan daha ağır değildir.

Şimdi tekrar sormanın zamanı:

Çocuklarımızı, sokaklarımızı, mahallelerimizi ne kadar güvenli kılabiliyoruz?

Ve en önemlisi, bakkal amcalarımızı, yani mahalle dayanışmasını ayakta tutacak mıyız?