Diyarbakır’ın Bağlar ilçesindeki Oğlaklı TOKİ konutları, depremzedelere “yeni bir başlangıç” vaadiyle teslim edildi.
Ama bugün o konutlar, umudun değil, umursamazlığın sembolü haline geldi.
Günlerdir tek damla su akmayan evlerde insanlar ne banyo yapabiliyor, ne bulaşık yıkayabiliyor, ne de çocuklarını okula hazırlayabiliyor.
Bidonlarla taşınan su, artık bu ülkenin 21. yüzyıldaki en çıplak utanç fotoğrafına dönüşmüş durumda.
“Banyo yapamıyoruz, tuvalete gidemiyoruz, çocukları pet şişelerle okula hazırlıyoruz” diyor bir depremzede.
Gözlerinin önünde yükselen bu TOKİ binalarının ardında bir enkaz daha var aslında: devletin kendi eliyle yarattığı bürokratik enkaz.
DSİ, DİSKİ, Karayolları...
Üç kurum, üç ayrı açıklama, ama tek bir sonuç: susuzluk.
DSİ diyor ki: “Biz devrettik.”
DİSKİ diyor ki: “Bizim sorumluluğumuzda değil.”
Karayolları desen, arasan ulaşamıyorsun; santrali bile “otomatik meşgul!”
Vatandaş ise ortada, elinde boş bidon, evinin musluğuna bakıyor.
Bu tablo sadece bir arıza değil; devletin vatandaşa karşı kurduğu mesafenin somut halidir.
Depremden sonra “kimseyi geride bırakmayacağız” diyenler, bugün Diyarbakır’ın göbeğinde binlerce insanı susuzluğa terk etmiş durumda.
Su yok ama fatura var!
Depremzede yurttaşlar, “Musluktan su gelmiyor ama iki sayaçtan fatura geliyor — biri içme suyu, biri atık su” diyor.
Suyun bedeli var ama suyun kendisi yok.
İşte modern Türkiye’nin TOKİ gerçeği!
Oğlaklı TOKİ’nin hikâyesi aslında başından beri bir yarım bırakılmışlık hikayesi.
Evler gelişi güzel yapıldı, altyapı tamamlanmadan teslim edildi.
Yazın taşınan vatandaşlar, kışı nasıl geçireceklerini düşünmek bile istemiyor.
Çünkü yazın bile bu kadar mağduriyet yaşanıyorsa, yağmurun, çamurun, soğuğun ortasında orası nasıl bir hayata dönüşecek, kimse tahmin bile edemiyor.
Vali Murat Zorluoğlu’na çağrı yapan depremzedelerin sesleri yankılanıyor:
“Sayın Valimiz, artık bu işe el atın. Bu kadar mağduriyet vicdana sığar mı?”
Evet, bu çağrı yalnızca valiye değil, bu ülkenin tüm karar vericilerine.
Çünkü Diyarbakır’da yaşanan bu kriz, bir kentin su kesintisi değil; bir sistemin vicdan kesintisidir.
Bir musluğun başında dakikalarca bekleyen çocuk, devletten umudunu değil, adalet duygusunu da kaybediyor.
Su, sadece yaşamın kaynağı değil; aynı zamanda insan onurunun sınavıdır.
Ve Oğlaklı TOKİ’de bugün bu sınav, fena halde kaybediliyor.