Bir insan bir hatayı ilk kez yaptığında, çoğu zaman bunun adı “tecrübe” olur.
İkinci kez yaptığında “unutkanlık” ya da “dalgınlık.”
Ama bir hata, bilinçli şekilde tekrarlandığında artık başka bir isim alır.
Karar…
Hayat, seçimlerimizin toplamıysa; alışkanlıklarımız da karakterimizin yansımasıdır.
Hatalar bazen bir anlık zaaf, bazen bilginin ya da dikkatin eksikliğiyle açıklanabilir.
Fakat o hatanın tehlikesi, maliyeti ve sonuçları bilinmesine rağmen sürdürülüyorsa, o noktada kişi sorumluluğu “bilmiyordum” perdesinin arkasına saklayamaz.
Ne yazık ki bu durum sadece bireysel yaşamda değil, kurumsal yapılarda, ilişkilerde, toplumsal ve siyasal alanlarda da sıkça karşımıza çıkar.
Hatalar, yeterince sorgulanmadığında; alışkanlık hâline getirilip, "böyle gelmiş, böyle gider" ile geçiştirildiğinde, sistemi çürütmeye başlar.
Bu çürüme, kişisel vicdandan toplumsal adalete kadar her noktayı sessizce esir alır.
Daha kötüsü de şudur: Sürekli tekrarlanan hatalar zamanla normalleşir.
Başta yanlış olduğunu bildiğimiz şey, zamanla konfor alanına dönüşür.
Oysa hiçbir yanlış, alışıldığı için doğru olmaz. Bilerek yapılan yanlış ise artık bir “tercih”tir; kasten göz yumulan bir zarardır.
Ve tercih edilen her zarar, hem yapanı hem de çevresini kaçınılmaz şekilde etkiler.
Bu yüzden sorumluluk duygusu, yalnızca doğruları yapmakla değil, yanlışlarda ısrar etmemekle de ölçülür.
Hatalar insanidir, evet.
Ama ısrar, başka bir boyuttur.
Bilinçli ısrar, ahlaki sorumluluğun, etik duruşun ve öz disiplinin sorgulanmasını gerektirir.
Kendimize şu soruyu sormalıyız: Yaptıklarımız, bir alışkanlığın zorunlu tekrarı mı, yoksa açıkça verdiğimiz kararların yansıması mı?
Zira artık bazı şeyler hata değil, tercihtir.
Ve tercih ettiğimiz her şey, kim olduğumuzu anlatır.