Diyarbakır’ı ilk inşa edenler, günlük geçimlerini sağlamak için surların hemen önüne kendi bahçelerini kurmuşlar.

Dicle Nehri’nin gürül gürül akan suyu, Mezopotamya’nın en bereketi toprağına can verince halkın sebze ve meyveleri nam yapmış.

Sadece kente değil çevre yerleşim birimlerini de besler hale gelmiş.

Tam 8 bin yıl önce adına Hevsel Bahçeleri demişler.

O dönem kente gelen gezginler HevselBahçeleri’ni anlatırken, “Bir kalkan balığını andıran suların hemen önündeki bahçelerde sincaplar, kentin etrafında yere adım atmadan HevselBahçeleri’ndeki ağaçlardan kenti tavaf edip durular” ifadelerini kullanmışlar.

Öyle ki, kısa adı UNESCO olan Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü, ornitologların (kuş bilimcileri) tespitine göre 284 türünün barındığı HevselBahçeleri’ni 2015 yılında Diyarbakır Surları ile birlikte Dünya Kültür Mirası Listesi’ne aldı.

Almanya’nın Bonn kentinde gerçekleştirilen 39’uncu UNESCO Dünya Mirası Komitesi Toplantısı’nda Diyarbakır’ın bu değeri, kentteki tarihi surlar ile Türkiye’nin 14’üncü miras alanı olarak listeye dahiledildi.

İşte ne olduysa bundan sonra oldu.

Hendek ve barikat olaylarının yaşandığı 2015’te patlayan bombalar ve kurşun seslerinden kuşlar göç etti.

Dicle Nehri kıyısına kurulan kum ocakları nedeniyle su debisinde oynama oldu ve Hevsel’in Bahçeleri yavaş yavaş kurumaya başladı.

Kimi yerde ağaç kıyımları yapılarak, bu cennet bahçesinin kolu bacağı budandı.

Eskinin göz kamaştırıcı Hevsel Bahçesi’nden şimdi eser yok!

Kentin oksijen deposu, Diyarbakır’ın akciğeri diye tanımlanan Hevsel Bahçeleri, her geçen gün biraz daha yara alıyor.

Meyve ve sebze tarlalarının yerine artık esrar ekiliyor.

Uyuşturucu bağımlılarının adresi haline de gelen bu değer, son olarak gelen ziyaretçilerin geriye bıraktığı atıklar ve inşaat molozlarının çöp haline gelmiş durumda.

Yazık!

Bu değere hep birlikte sahip çıkalım.

Saygılarımla