Koronavirüs pandemisinde Diyarbakır’ın durumu vahim.

Bu vahameti, Sağlık Bakanlığı’nın günlük ve haftalık yayınladığı vaka ve aşılama oranı tablosundan da görebiliyoruz.

Aşılamada yüzde 48, vaka sayısında 100 binde 450’lerdeyiz.

Yani 81 vilayet içerisinde sondan ilk 5’teyiz.

Günlük vaka sayısı 500’ün üzerinde, hastanelerde yeni klinikler açılmakta, yoğun bakımlardaki doluluk oranı yüzde 70’lere çıkmış durumda.

Normalleşme sürecine geçiş tarihinden (1 Temmuz) günümüze dek yaklaşık 100 yurttaşımız ne yazık ki pandemi nedeniyle hayatını kaybetmiş durumda.

Tablo bu kadar ağır iken çarşıda, pazarda, sokaklarda, caddelerde tuhaf bir durum var.

Herkes oldukça rahat.

Maske takanların sayısı çok az.

Sosyal mesafe neredeyse hiç yok!

Ortada bunu denetleyen görevli de yok!

Peki İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi doğrultusunda Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 282'nci maddesi neden uygulanmıyor?

Her kentte Umumi Hıfzıssıhha Kurulu var.

Ve bu kurula Vali başkanlık ediyor.

Geçen yıldan bu yana yapılan birçok toplantıda önemli kararlar bu kurul tarafından alındı.

Peki, aşılamada ve vaka sayısında çok yüksek risk altında “Kırmızı” kategoride yer alan Diyarbakır’da bu kararlar neden uygulanmıyor?

Hiçbir yakını bu amansız hastalığa yakalanmamış, hiçbir yakınını veya tanıdığını kaybetmemiş gibi maskesini koluna takan, çene altında tutan vatandaşın vurdumduymazlığı ve sorumsuzluğu bir yana da peki devlet nerede?

Televizyon ekranlarında her gün maske takmayanlara yasal işlem yapan görevliler yer alıyor.

Peki Diyarbakır neden bundan muaf tutuluyor?

Yoksa Diyarbakır’daki vali ve kaymakamlar, İçişleri Bakanlığı’nın bu kararını rafa mı kaldırdı:

“Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 282'nci maddesi gereğince idari para cezası verilmesi başta olmak üzere aykırılığın durumuna göre Kanunun ilgili maddeleri gereğince işlem yapılmasına, konusu suç teşkil eden davranışlara ilişkin Türk Ceza Kanunu'nun 195 inci maddesi kapsamında gerekli adli işlemlerin başlatılacağı hususu kamuoyuna saygı ile duyurulur / İçişleri Bakanlığı”