Diyarbakır son dönemlerde adeta bir kültür sahnesine dönüştü. Her hafta başka bir konser, sergi, söyleşi ya da festival…

Şehrin sokaklarında müzik sesleri yankılanıyor, sanatın rengi yeniden canlanıyor.
Bu tablo, uzun yıllar boyunca “etkinlikten uzak” olarak anılan Diyarbakır için kuşkusuz büyük bir değişim.
Belediyenin kültürel ve sosyal etkinliklere yönelmesi, şehir kimliğini güçlendiren, vatandaşın moralini tazeleyen bir gelişme olarak öne çıkıyor.
Ancak bu güzel tabloyu biraz geriye çekilip izlediğimizde, fonda başka bir manzara beliriyor: aylarca süren alt yapı çalışmaları, kapanmayan yollar, toz ve çamurla boğuşan mahalleler.
Özellikle ihbar hattımıza gelen şikayetlerde, vatandaşların ortak serzenişi şu: “Etkinlik iyi güzel ama evimizin önüne giremiyoruz.”
Belediyeye mikrofon uzattığımızda genellikle aynı yanıtı duyuyoruz: “Ödenek yok.”

Elbette bütçe darlığı bir gerçek.
Ancak vatandaş açısından bakıldığında, bu gerekçe artık sabırla dinlenen bir açıklama olmaktan çıkıyor.
Çünkü bir yanda konser sahnesi ışıl ışıl yanarken, öte yanda aynı mahallenin yolları karanlığa gömülmüş durumda.
Kültür elbette bir kentin ruhudur.
Ama o ruhun yaşadığı beden de şehrin kendisidir.

Sanatla nefes alan bir şehir, aynı zamanda temiz sokaklara, sağlam yollara ve düzenli altyapıya da ihtiyaç duyar.
Biri eksik olduğunda, diğerinin değeri de yarım kalır.
Belki de artık “öncelik” tartışmasını yeniden düşünme vakti gelmiştir.
Diyarbakır’ı güzelleştirmek sadece konserlerle, afişlerle, şenliklerle değil; günlük yaşamı kolaylaştıran hizmetlerle de mümkündür.
Vatandaşın talebi açık: “Hem etkinlik, hem hizmet.”
Şehrin ışıkları sahnede parlamaya devam etsin, ama o ışıklar yollara da düşsün.
Çünkü Diyarbakır, hem kültürel bir merkez olmayı hem de yaşanabilir bir şehir olmayı fazlasıyla hak ediyor.