Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili okurlarım. Bana; tutturmuşsun Demirtaş’tır gidiyorsun, diyorlar. Ben tutturmuyorum, O beni çekiyor, kendine iliştiriyor.

Bugüne kadar olmasını istediğim ama ne çare bulamadığım kafamdaki insan tipi, bana O’nu gösteriyor.

Neden mi Selahattin Demirtaş diyorum.

Söyleyeyim:

Samimiyetine, faşizme, her türlü ayrımcılığa karşı çıkacağına inandığım için,

Kürt siyasetindeki duruşuyla olduğu gibi, pek çok açıdan da Demirtaş'ın duruşunu beğeniyorum. Anlayışını doğru buluyorum. Bazı kesimlerin 'oyları bölme' tartışmasını açmalarına da itiraz ediyorum. Bu demokratik bir söylem olmadığı gibi, yarışmalar için akıllı bir yol da değil.

Bir de O’na oy vermeyin, nasıl olsa kazanamayacak, diyorlar. Bu bir teslimiyetçilik değil midir? Kavga yalnız kazanmak için verilmez. Kavga çoğu kez, bu âlemde ben de varım demek için yapılmaz mı?

Madem öyle, yüz yılı aşkın zamanda bir kerecik olsun siz gelin bu defa da, Cumhurbaşkanlığı için toplumsal barışı sağlayabilecek, hükümetle halk arasında bir denge oluşturabilecek bir ismin seçilmesi için yani Demirtaş için, bir araya gelelim, oylar da bölünmesin, demezler mi insana.

Her şeyden önce halkın anlayacağı bir dille konuşuyor. Kavgadan, husumetten değil; barıştan, insandan yana olmaktan söz ediyor. İnsanlara tebessüm ederek konuşuyor. Bu o insanın gönlünde karanlıklar değil, aydınlığın olduğunu gösteriyor. Alçak dağları ben yarattım demiyor.

İşçilerden, ezilenden, halktan yana tavır alan bir Cumhurbaşkanı olmalı. Bu açıdan Selahattin Demirtaş'ı kendime yakın görüyorum."

Demirtaş, oynanan oyunlara asla bulaşmıyor. İyi konuşuyor. Sözünü kıvırıp bükmüyor. Düşündüklerini hiçbir nedenin arkasına gizlenmeden söylüyor.

İşte bu nedenlerle Demirtaş diye tutturmuşum.

Bağırıp çağırmak yok. Karşısındakileri azarlamak yok. Tehdit yok.

Demokrasinin gelişmesi konusunda yapacaklarını net bir biçimde dile getiriyor. Demokrasiyi tüm halklar için istediği ortada. Bugüne kadar alışılmamış farklı bir biçimde siyaset yapıyor kısacası.

En azından ısmarlama bir insan tipi oluşturmuyor beynimde…

Bakın ben; herhangi bir adaya hakaret ediyor muyum? Lanetliyor muyum? Kötülüyor muyum? Aşağılıyor muyum?

Hayır. Asla böyle bir şey yapmam. Tarzım da değil.

Benim kişilerle işim olmaz. Ben felsefeye bakarım. Ben kişinin insana bakış açısına önem veririm. Kişi banttan mı konuşuyor ya da özgür iradesi ile mi konuşuyor ona dikkat ederim.

Görüyorum Selahattin Demirtaş da benim gibi düşünüyor. Benim gibi konuşuyor.

İşte bu nedenle hep onu yazıyor olamaz mıyım?

Ben özgürlük adına mücadele veren herkesten yanayım.

Önce insan diye her kişiyi alkışlarım.

İşte onun için bugün içerde.

Dilerim beni anlamışsınızdır.

***

Konu Diyarbekir olunca…

Bir önceki yazımda, Diyarbekir’den seçilmiş milletvekilleri için yazdıklarımı alkışlayanlar çok olduğu gibi, biraz fazla olmuş diyen birkaç kişi de olsa var.

Değerli okurlarım, ben şahısların kişilikleri ile ilgili asla aşağılayıcı yazı yazmam. Kimseyi karalamam.

Ama konu Diyarbekir olunca; hizmete muhtaç bu il için yapılması gerekenlerin neden yapılmadığını sorgulamaktan da kendimi alıkoymam.

Dünün “Şarkın Paris’i” diye anılan Diyarbekir’i bugün görünce çigerim yanıyor.

Ben bir Diyarbekir sevdalısıyım. Ben yazarım. Konu Diyarbekir olunca gözümü budaktan sakınmam, vallahi…

Selam olsun; Diyarbekir için kalıcı, olumlu, bir çivi olsun çakanlara.

&

Çok hoşuma giden bir söz

“ Eğilseydik çok kapıdan geçerdik de biz dik durmayı tercih ettik.”

&

Rahmetli Sırrı Süreyya Önder’den inci değerinde bir söz;

"Biz bu toprakların çocuklarıyız, bizim acılarımız müşterek"

Tüm benliğimle ka tı lı yo rum

&

Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;

Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.

Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.

İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle.

Dostça kalın.