Çözüm Süreci’nin yarattığı atmosferi hatırlayanlar bilir.

Yıllarca çatışma, ölüm, göç, açlık ve sefalet içerisinde bir yaşam yerini huzura ve barışa bırakmıştı.

Diyarbakır başta olmak üzere bölge illeri artık kötü haberlerle anılmıyordu.

Kentin ihracatı o dönemlerde tavan yaptı.

Pozitif haberlerle turistler bu kente aktı.

Gündüz olduğu gibi geceleri de gezilebilir bir şehir oldu Diyarbakır.

Her ne olduysa siyasilerin iki dudağı arasına hapsedilen barış güvercinleri, bir anda uçuverdi.

Ortam yine gerildi.

Ardından hendekler kazıldı.

Geçmişi arar hale geldi bu toplum.

Pandemi süreci, bu olumsuzluklara tuz biber oldu.

Perişanlığın ötesi haline geldi yaşam.

Amele pazarlarındaki hamal sayısı gittikçe artıyor.

Cepteki para her geçen gün daha kıymetsiz hale geliyor.

İnsan öyle bir varlık ki kendini her türlü zorluğa karşı hazır hale getirebiliyor.

Savunma mekanizmasını hemen devreye koyabiliyor.

Bir tür bağışıklık kazandı.

Ama artık huzura, refaha, barışa ve kardeşliğe özlem çok büyüdü.

Normalleşmeye en çok da bölge halkının ihtiyacı var.

“Hafıza Odası” sergisinin açıldığı gün bunu çok net gördük.

Gelen misafirlere herkes bu talebi dile getirdi.

Kutuplaştırıcı, ötekileştirici bir dilin hiç kimseye faydası yok.

Ankara, Diyarbakır’ın bu sesine kulak vermeli.

Saygılarımla