Rusya'nın Ukrayna'yı işgali, 24 Şubat 2022 tarihinde, Moskova saatiyle 06.00 civarında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in, "Ukrayna'nın askerden ve Nazizm'den arındırılması" amacıyla başlattığı askerî operasyon ile bütün dünyayı saran bir “Üçüncü Dünya Savaşı korkusu” da gündeme oturmuş oldu. İnsanlık hala Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının korkusunu üzerlerine atmamışken benzeri bir felaketin yol açacağı sonuçlardan kaygıların duyulması haklı bir durum olsa gerek.

İşgal başlar başlamaz elbette “Üçüncü Dünya Savaşı” kavramının tartışılması ve yaratacağı etkiler daha ilk günlerde ABD’nin NATO öncülüğünde alacağı tutum ve tavırlara bağlandı ki, çok geçmeden gerek ABD Başkanı Biden gerekse NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in yaptıkları paralel açıklamalar ile dünyayı felaketlere götürecek bir küresel savaştan kaçınacağı işaretleri de ortaya çıkarmış oldu. Rusya ile askeri savaş yerine ekonomik ve siyasi yaptırımlar uygulamak suretiyle Rusya’nın sıkıştırılacağı ve işgalden cayacağı düşünüldü ki bu, hali hazırda gerçekleşmiş değildir.

Türkiye’nin İşgal Süreci Boyunca Tutumu

İşgal süreci devam ederken Türkiye’nin komşu Rusya ile ne tür bir ilişki içerisinde olacağı, yaptırımlara katılıp katılmayacağı soruları tartışıldı. Türkiye’nin Başkan Erdoğan öncülüğünde her iki ülkeyle sürdürdüğü diyalog gerek dış gerekse iç kamuoyu tarafından olumlu karşılandı hatta övüldü zaman zaman. Öyleki bütün ülkeler Rusya ile diyalog keserken Türkiye hem Ukrayna ile hem Rusya ile açık diyalogda bulunan tek ülke olarak tarihe geçti. Hatta Rus Lider Putin bile, Türkiye’nin izlediği stratejiyi övmekten kaçınmadı.

Hal böyle iken başta ABD olmak üzere neredeyse bütün Avrupa ülkeleri hem yaptırımlar silsilesine katıldı art arda hem de bu yaptırımların periyodunu sıkılaştırdı. Yaptırımlar konusunda ABD Başkanı Biden, Çin’i açık açık tehdit ederek Rusya ile ilişkilerini kesmesini istedi. Bunun üzerine kısa bir süre sonra Rus Dışişleri Bakanı Lavrov bir açıklama yaparak ABD’nin Çin ve Türkiye gibi ülkeleri tehdit ettiğini açıkladı. Bu kafa karıştırıcı açıklama Türk iç kamuoyunda ‘Acaba…’ diye bazı soruların oluşmasını beraberinde getirdi.

Gelinen Noktada Türkiye’nin Konumu

Bugüne kadar Türkiye, yani yaklaşık bir aydır devam eden Rus İşgali ile başlayan süreci başarılı bir şekilde kendi konumunu belirlemiş ve bu konudaki politikasını tutarlı olarak sürdürmüştür, denilebilir. Ama bu, yaptırımlar devam ederken Türkiye'nin hiç “zorlanmayacağı” anlamına gelmemektedir. Belki Rus Dışişleri bakanının demek istediği de budur. Peki Türkiye süreç devam ederken ne ölçüde ve ne şekilde zorlanacak? Bu soruların cevabı Türkiye için can alıcıdır, diyebiliriz.

Ne kadar zorlanacak, bunun şiddetini ve boyutunu önceden kestirmek mümkün değildir; ancak süreç uzadıkça Türkiye’nin de zorlanacağı ve bundan etkileneceği olasılık dahilindedir. Bunun bilincinde olan devlet aklı, mümkün olduğu kadar az zararla işinden içinden çıkmak istemektedir ki, bu bağlamda Türkiye bir garantör gibi iki ülke arasında barış çabalarını yoğunlaştırmaktadır. Bunun neticesini Antalya’da düzenlenen Uluslararası Diplomasi Forumunda aldı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba ile Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’u bir araya getirme başarısını gösterdi. Bu durum dünyada barışa olan inanç ve umudu arttırdı elbette ancak hala Ukrayna topraklarında şiddet devam etmektedir.

Savaşın sona erdirilmesi NATO’nun alacağı tutum ve Ukrayna Başkanı Volodimir Zelenski’nin vereceği karara bağlıdır. Şayet NATO, Rusya yönünde “yayılmama garantisi” verirse ve Zelenski de açık bir şekilde “Evet biz NATO’ya girmeyeceğiz ve bu yöndeki tutumunu uluslararası bir antlaşma ile somutlaştırabilirse savaşın sona ereceği olasılığı artar. Akis taktirde “Katil Putin”, “Sırada başka ülkeler de var”, “Putin’in amacı eski Sovyetler Birliğini kurmaktır” gibi algı yaratıcı söz ve yaklaşımlar sadece savaşın işgalin ömrünü uzatır.

İşgalin uzamasıyla beraber Türkiye’nin pozitif politikası “müttefik yaptırımlar politikası” kıskacıyla sonlanabilir ve yerine “tek boyutlu politika izleme” ye zorlanabilir ki, bu durumda Türkiye hem siyaseten zorda kalabilir hem ekonomik yönden. Belki de “Derin NATO Aklı” Türkiye’ye yaptırmak istediği budur ki böylece Türkiye 2023’e zayıf bir ülke olarak hatta bağımlı olacak şekilde girebilir.

Saygıyla…