Okulların açıldığı bu günlerde yalnızca minik öğrenciler değil, Veliler de yeni bir yolculuğa adım atıyor. Birinci sınıf, aslında çocuk kadar anne babanın da hayatındaki en özel dönemeçlerden biri.
Minik bir sırt çantasıyla okula giden çocuğun arkasından el sallarken, gözyaşlarını tutamayan veliler görmek hiç de şaşırtıcı değil.
Birçok aile için bu an, yılların hayalini kurdukları bir sahnenin gerçeğe dönüşmesidir.
Minik ellerin defterlere düşecek ilk harfleri, Okunacak ilk heceleri,
Yazılacak ilk kelimeleri...
Tüm bu başlangıçların heyecanı anne ve babaların yüreğinde tarifsiz bir gurur ve tatlı bir kaygı olarak birleşiyor.
Çocuklarının bağımsızlaşma yolunda attıkları bu ilk adım,
Veliler için aynı zamanda bir vedadır.
Evdeki oyun saatlerinin, masaldan uyumaların, anne-baba gözetimindeki öğrenmelerin yerini artık okul disiplini ve öğretmen rehberliği alıyor.
Bu da doğal olarak bir “büyüme sancısı” yaşatıyor.
Kimi veli, “Acaba sınıfta uyum sağlayacak mı?” diye kaygılanır.
Kimisi “Öğretmenini sevecek mi?” sorusunun cevabını arar.
Kimisi ise en çok çocuğunun kendi ayakları üzerinde durabilmesini görmek ister.
Ama bütün bu soruların ardında aslında aynı duygu vardır: Sevgi.
Birinci sınıfa başlayan her çocuk kadar, anne ve babalar da yeni bir sınıfa adım atıyor aslında.
Sabırlı olmayı, geriden destek vermeyi, çocuklarının yolculuğuna eşlik ederken onların bağımsızlığını gölgelememeyi öğreniyorlar.
Velilerin birinci sınıf heyecanı, aslında çocuklarının geleceğine duydukları inancın en saf hali.
Çünkü her kalemin açıldığı,
Her defterin kokusunun duyulduğu o sıralarda yalnızca eğitim başlamıyor; aynı zamanda umut da yeşeriyor.