Birkaç defa daha Diyarbakır trafiği ile alakalı görüşlerimi belirten paylaşımlarda bulunmuştum.

Bence herkes bu konuda yazmalı, çizmeli, şikayette bulunmalı, hatta yürümeli, protesto hakkını kullanmalı ve bağırmalı. ‘TRAFİK ÇİLESİNE ÇARE’ diye.

Evet, Diyarbakır son yıllarda büyüyor, gelişiyor, nüfusu artıyor. Bu elbette sevindirici bir gelişme. Ancak bu büyümeyle birlikte çözülemeyen, gittikçe de kronikleşen sorunlar da yaşanıyor. Ve bu sorunların başında da TRAFİK geliyor.

Yok yok, adını tam koyalım, ‘trafik çilesi’.

Evet, artık sabah işe giderken ya da akşam eve dönerken trafikte geçirilen süre, insanların günlük hayat kalitesini ciddi şekilde etkiliyor.

Hayat kalitesinin içinde stresin ne kadar da etkili olduğunu bilmeyenimiz yoktur.

O trafik stresinin insanı hem fiziken hem de ruhen nasıl tahrip ettiğini zaman geçtikçe görüyoruz olacağız.

Özellikle Bağlar ve Yenişehir hattında sabah ve akşam saatlerinde yaşanan yoğunluk, adeta İstanbul trafiğini aratmıyor. Birkaç kilometrelik bir mesafeyi 30 dakikada gitmek, Diyarbakır gibi kompakt bir şehir için kabul edilebilir değil.

1 Eylül Dünya Barış Gün’ü vesile ile kentimizde bir yürüyüş yapıldı.

Ah sevgili 3. Dünya ülkem ah.

Oysa medeni ülkeler o kadar çok şeyi aşmışlar ki, artık bu tarz etkinlikleri yürüyüşlerle değil ‘kutlamalarla’ yapılıyor.

Ama korkarım ki bizim coğrafyamıza çok uzak henüz.

Neyse bu etkinlik, zaten sorunlu olan Diyarbakır trafiğini adeta felç etti.

Sakın, böylesi etkinliklere karşı olduğum anlamı çıkarılmasın bu ifademden.

Ama bu etkinlikle yaşanan felç durumu bir kez daha, Diyarbakır’ın bir ulaşım ve trafik programına en acilinden ihtiyaç olduğunu gözler önüne serdi.

Emin olun, Ofis’ten Dicle Kent’e kadarki yolu 1.5 saatte aşabildim.

Allah’ım, nedir bu eziyet?

Hak ediyor muyuz?

Sorun sadece araç sayısının artması değil. Alt yapı yetersiz, yollar dar, bazı bölgelerde sinyalizasyon sistemleri hâlâ yeterli değil. Kimi kavşak düzenlemeleri plansız, otopark sorunu ise başlı başına bir facia. Ara sokaklara gelişigüzel park edilen araçlar, yolu daraltıyor. Yayalar kaldırımda değil, trafikte yürümek zorunda kalıyor çoğu defa.

Mesela şehrimiz hala üst viyadüklerle neden tanışmıyor merak ediyorum. Ki planlı ve düzenli yapılması halinde trafik için nefes açıcı bir durum olabilir.

Kalıcı ve bilimsel, şehir planlamasına dayalı çözümler üretmesi gerekiyor. Toplu taşımanın yaygınlaştırılması, alternatif güzergâhların açılması, daha çok bisiklet yolları gibi çağdaş ulaşım çözümleri artık sadece bir tercih değil, zorunluluk.

Bunları hayata geçirmek, biz Diyarbekirlilerin trafikten kaynaklı fiziki ve ruhsal sorunlar da yaşamamamızı beraberinde getirecektir.

Biz yurttaşların da önemli görevleri var. Gereksiz yere araç kullanmamak, toplu taşımayı tercih etmek, trafik kurallarına uymak.

Bunlar küçük ama etkili adımlar.

Ama unutmayalım, sorumluluk sadece vatandaşa yüklenemez. Bu kentin planlamasını yapanlar, yönetiminde söz sahibi olanlar artık geçici değil, kalıcı çözümler üretmek zorunda.

Çünkü Diyarbakır’da trafik artık gerçekten çekilmez hâlde…