Son günlerde Türkiye futbolunun üstüne kara bir gölge düştü. Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun ‘Hakemlerden sonra futbolcuların da bahis oynadığına dair ciddi veriler var’ sözleri, adeta bir deprem etkisi yarattı.
Federasyon Başkanı Hacıosmanoğlu, elindeki rakamlarla konuştu; belirli kulüplerden belirli futbolcuların bahis skandallarına karıştığını, soruşturmanın derinleştiğini söyledi. Ardından federasyon disiplin kurulları devreye girdi, bazı isimlere men cezaları uygulandı. Ama asıl mesele bundan sonra başladı; Artık bugüne kadar oynanan birçok maç, taraftarın gözünde şaibeli hale geldi.
Futbolun doğası gereği rekabet, mücadele ve adalet üzerine kurulu bir oyundur. Ancak bahis ve şike söylentileri, bu kutsal oyunun özünü çürütüyor. Eskiden de benzer söylentiler olurdu; Hatır şikesi, teşvik primi, kulüp başkanlarının kapalı kapılar ardında yaptığı pazarlıklar… Evet, o dönemlerde de ‘Kirli ilişkiler’ konuşulurdu. Ama bu kadar yaygın, bu kadar sistematik ve bu kadar yüz kızartıcı bir tabloyla hiç karşılaşılmamış.
Bugün futbol, sadece bir oyun değil; milyar dolarlık bir endüstri. Dev bütçeler, yayın gelirleri, sponsorluk anlaşmaları ve menajer ağlarıyla, dünyanın en kârlı sektörlerinden biri. Böyle bir düzenin, doğal olarak devletlerin ve siyasi iktidarların ilgisini çekmesi kaçınılmaz. Çünkü futbol öyle bir güç ki; milyonları tek bir hedef etrafında birleştiriyor. Bazen bir gol, bir penaltı, bir hakem düdüğü, bir ülkenin siyasi atmosferini bile değiştirebiliyor. Bu yüzden futbol, her zaman iktidarların elinde bir ‘Toplumsal mühendislik aracı’ olmuştur.
Dünyanın birçok yerinde ekonomik kriz dönemlerinde hükümetlerin, ‘Futbol başarılarını’ bir panzehir gibi kullandığını gördük. 1980 Arjantin cuntasının Dünya Kupası’nı nasıl bir propaganda aracına çevirdiğini hatırlayalım. Brezilya’da diktatörlük döneminde ‘Sambayla özgürlük’ algısı yaratıldı. Türkiye'de de ekonomik sıkıntıların en yoğun hissedildiği dönemlerde ‘Milli Takım başarıları’ bir moral dopingine dönüştürüldü.
TEMİZ FUTBOL SÖYLEMİ
Bugün de tablo çok farklı değil. Futbol Federasyonu ‘Özerk’ bir kurumdur. Ama kâğıt üzerindeki özerklik, uygulamada çoğu zaman formaliteden öteye geçmez. Federasyonun yapısı, seçim biçimi, kaynak yönetimi hep siyasal iktidarın gölgesindedir.
Şimdi bahis ve şike skandalı patlayınca, hükümetin bu sürece doğrudan müdahale edeceği sinyalleri veriliyor. ‘Temiz futbol’ söylemi kulağa hoş geliyor, elbette kimse kirli bir oyunu savunamaz. Ancak sorun şu; Bu müdahale, gerçekten futbolu temizlemek için mi yapılacak, yoksa futbolun kontrolünü tamamen siyasal bir mekanizmanın eline bırakmak için mi?
Federasyonun özerk yapısı, bu ülkenin spor kültürü için çok değerlidir. Çünkü özerklik, siyasetten arınmış bir futbolun güvencesidir. Eğer federasyon, hükümetin doğrudan etkisine girerse, yarın bir gün atamalar, hakem kararları, hatta milli takım kadroları bile siyasal tercihlerle şekillenebilir.
O zaman futbol artık futbol olmaktan çıkar; kitleleri avutmanın, gündemi manipüle etmenin bir aracına dönüşür.
DÜNYADAKİ ÖRNEKLER
Şöyle geçmişi bir araştırdığımız da Dünya’da birçok örnek görebiliyoruz. İtalya’da 2006’daki ‘Calciopoli’ skandalını hatırlayalım; Juventus, Milan, Lazio gibi dev kulüplerin hakem atamalarını manipüle ettiği ortaya çıkmış, sonuçta Juventus küme düşürülmüş, birçok yönetici hapse girmişti. Olay, İtalya futboluna yıllarca zarar verdi ama sonunda sistem temizlendi.
İngiltere’de 2013’te bahis oynayan bazı futbolcular men cezası aldı. Almanya’da Hoyzer skandalı yaşandı; hakemler ömür boyu futboldan men edildi. Yani Dünya’da da bu kirlenme zaman zaman oluyor, ama fark şu; Orada hukuk devreye giriyor, adalet işliyor ve sistem kendini yenileyebiliyor.
Türkiye’de ise her skandal bir süre konuşuluyor, sonra unutuluyor. Cezalar göstermelik kalıyor, dosyalar raflara kaldırılıyor.
Bugün eğer gerçekten ‘Futbolun üstüne düşen gölgeyi’ kaldırmak istiyorsak, önce şeffaflıktan, hesap verilebilirlikten ve bağımsızlıktan geçmeliyiz. Federasyon, kulüpler, menajerler ve hakemler aynı denetim süzgecinden geçmeli.
Yoksa her sezon başında yeni umutlarla başlayan lig, sezon sonunda yine ‘Şüphe’ ile bitecek.
Futbol, sadece 22 kişinin top peşinde koştuğu bir oyun değildir; bir toplumun adalet duygusunun aynasıdır. Eğer orada adalet yoksa, hiçbir statta gerçek sevinç yaşanmaz. O yüzden mesele sadece bahis değil, vicdan meselesidir. Temizlenmeyen her kir, eninde sonunda tribünlere bulaşır. Ve bir gün gelir, o tribünler sessizliğe gömülür. Çünkü inançsız bir futbol, hiçbir coşkuyu yaşatmaz.
Daha önce bu konuda yazılar yazdım ve ‘Paranın girdiği her yer kirlendi’ dedim. Şimdi de ‘Futbolun temiz kalması için önce yüreklerin adil olması gerekir’ diyorum.
Sevgiyle kalın.