İnsanlığın gelişiminden yani uygarlık tarihinden günümüze kadar farklı farklı söylemler ve yaşam tarzları görülmüştür. İlişkilerin içinde yer aldığı durumlarda kültürel doku günümüzde farklı şekillerde sürdürülmektedir. Yaşadığımız bu çağda, havanın kirlendiği bu zamanlarda insan ilişkilerinin insani niteliği ister istemez sorgulanmakla birlikte yeni yeni arayışlara temayüller olmaktadır. Günümüz koşullarını ve yaşanan problemleri, insani ilişkiler bakımından idrak etmekle birlikte yorumlamak da gerekmektedir.
Mesela yaşlar ilerledikçe insanlar daha bir olgunlaşmakta ve belli bir dönemden sonra yalnız yaşanılamayacağının farkına varmaktadır. 25 ve 30 yaşlarda artık insanlar yalnız yaşamak istememektedir. Üremek ve genetik olarak ardıllarının yani nesep isminin veya kendi kökünün yaşatılmasını arzulamaktadır. Yalnız insanlar mirasını daha ileri taşımak istemekle birlikte aslında “yalnızlığa” son vermek istemektedir. (Bu kadın içinde erkek içinde öyledir.) Yaşamın kanunu olan biyolojik ve duygusal ihtiyaçlarını tatmin edecek, bir nebze de olsa yalnızlığını doyuracak bir eşle buluşmak istemektedir.
Belli bir yaşta (20'lerin sonu ve 30'ların başında), yalnızlık belki de evrimin bizi genetik olarak üremek ve mirasımızı ileriye taşımak için önceden programladığı biyolojik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Doğal olarak biyolojik ve duygusal ihtiyaçlarımızı tatmin edecek ve dolaylı olarak yalnızlığımızı doyuracak bir eş ararız. Peki, bunu ne için yaparız? Bir nebze de olsa yalnızlığımıza son vermek için…
Yalnızlık duygusu insanı içine kapatır ve ondan kaçmaya çalışır, bunu ne kadar başarır o muammadır.
Bazen bunun için kimsenin tasnif etmediği yollara bile başvurulabilmektedir. Yalnızlıktan kaçmanın çaresini uyuşturucu veya alkol ya da sigarada bulmaya çalışanlar da vardır. Kendi iç huzurunu ve yaşama memnuniyetini ya buralarda ya da başka yerlerde bulmaya çalışmaktadır. Bu ne kadar yararlıdır kişi için? HİÇ BİR YARARI YOKTUR, ANLIK OLARAK SADECE KENDİNİ TATMİN EDEBİLMEKTEDİR.
Canlı varlıklar içerisinde en egolu varlık insandır. Ve bu egosunu tatmin edebilmek için yapamayacağı şeyler de yoktur. İnsanlardan nefret etme, korku, kıskançlık ve sahiplenme duygusuna yol açar. Bu duyguları ihtiva eden insan “yedullah” olamaz. Yalnızlığın döngüsü ile yaşayan insanlar daima YANLIZLAŞIR, SIKILIR, BİR DÖNGÜ İÇERİSİNDE YAŞAR VE BU ZİNCİR ŞEKLİNDE DEVAM EDER.
Bu yalnızlığa nasıl son verilebilir? Yüzeysel olarak arkadaşlığa son verilmeli, sahte gülücük veya kahkahalar değil, doğal olunmalı, kendini üstten görmemeli, yeni arkadaşlar edinmeli, eski arkadaşlarının içinde değer verdiği insanları, sırrını tutanları, gerçek arkadaşlarını bulmalı ve zaman buldukça onlarla sürekli olarak sohbet etmeli, bir yerlere gitmeli, spor yapmalı, kitap okumalı, sinemaya gitmeli vs. Bu tür şeyleri planlayarak yaparsa hayatı üzerinde çok olumlu bir etki yaratacaktır.
Yalnızlık için tek “çare-i halas” doğru arkadaş, doğru insan, doğru yaşam tarzıdır. Bir ayna karşısına geçip yaşamımızı düşünmeliyiz. “Bu hayatta ben ne yaptım, nerede yanlış yaptım, neden bunları yaşadım, bundan sonra ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım, nasıl hareket etmeliyim, arkadaşlarımı nasıl seçmeliyim” diye sakince aynanın karşısında oturup analiz etmeli, düşünmeli ve eski kalıplarını yıkmalı, geçmişe bir sünger çekmelidir.
Ben bu yazımı yalnızlık üzerine güzel bir sözle bitirmek istiyorum.
“Birinin peşinden gitmezsen kendini çok yalnız hissedersin. O zaman yalnız ol. Neden yalnız kalmaktan korkuyorsun?”