Kendimi bildim bileli bir çatışmanın ve savaşın içindeyiz. Televizyon haberleri, gazete manşetleri, sosyal hayat ve bir bütün yaşamımızı işgal etti bu çatışmalı süreçler.

Ne kadar çok zararımızın olduğunu artık sağır sultanlar bile biliyor. Mühürlü evler, yanık yürekler, kayıp giden bir nesil, düşmanlıklar ve kendisinden bile sıkılmış bir coğrafya.

Bizden büyük ağabeylerimiz-ablalarımızdan duyar dururduk yaşanmışlıkları. 68 çatışmaları, 70’li yılların sıkıntılı dönemleri, 1980 darbesi ve sonrasında yaşananlar ve de 90’lı yılların kaosu.

En son benim jenerasyonum etki altında kaldı. Yeni jenerasyon da aynı kaos ve kinle büyümesin diye bir sürerdir ‘barış’ konuşuluyor.

Hep birlikte ‘haydi inşallah’ diyoruz.

Barış olsa ne olacak diye kocaman bir soru var karşımızda.

Ne mi olacak?

Bir defa ve en başta sonsuz bir huzur baş gösterecek coğrafyamızda. İnsanların bir birine karşı kin ve düşmanlıkla büyümesinin önü kesilecek.

Hiç kimse ruhsal ve duygusal olarak birbirini işgal etmeyecek yaşadığı ya da duyduğu acıları yarıştırmayacak.

Sofralarımızdaki aşın da meşgul olduğumuz işin de içimize sineceği bir yaşamın içinde olacağız.

Çocuklarımız mesela, onlar korkunun uzağında büyüyecekler. Ki bu bile başlı başına insanı heyecanlandırıyor doğrusu.

“Ben yandım eller yanmasın” veciz sözü gibi, bizden öncekiler gördüler ve yaşadılar en alasını sorunların. Bari biz ve bizden sonra gelecek kuşaklar yaşamasınlar.

Sonra Diyarbakır’ımızda da ne güzellikler yaşanacak anlatamam.

Göç dediğimiz muhannet yaşanmayacak, gençler istihdam olma konusunda alternatiflerle uğraşacaklar. Her kesimin yüzünü güldüren turizm gülüşleri kahkahaya çevirecek.

Tabi bu bahsetmeye çalıştıklarım sadece bölgemiz için değil, ülkenin her tarafına sirayet edecek.

Mesela ülkenin hiçbir yerine tabutlar gitmeyecek. Bundan daha büyük olay mı var?

Bunları yazarken bile insan neşe ile doluyor adeta.

“Sevgili barış, geleceksin ve heyecanlıyız hepimiz. Hoş gelirsin, sefa ile.”