Ayın 15’ine yani maaş gününe bir gün kala izne ayrılmayı düşündü. İki gün telefonu kapatıp maaş, performans ve borç üçlemesinden kurtulmak istiyordu. Zamanı sakin bir yerde değerlendirmek istiyordu.

Çöl sıcağından kaçmak için arkadaşının havuzlu evine gitmeye karar verdi. Telefon açmak yerine çal kapı gitmeye karar verdi. Çok az sayıda samimi arkadaşından biriydi. Deprem dönemi kaldığı bina ağır hasar almıştı. O dönem panik içinde müstakil bir evde yaşamaya karar vermişti. Tabii ki müstakil ev kolay değildi. Ama borç harç bahçeli bir ev alabilmişti. Sonra bahçesine havuz da yaptırtmıştı. Artık sınıf atladığını düşünüyordu. Sıcak terler içinde bahçeye vardı. Kapıda ‘satılık ev’ yazıyordu. Demek ki borç harç ile sınıf atlanılmıyordu. Maaşa bağlı hali ve borç köleliği onu da evini satmaya zorlamıştı.

İçeride kimsecikler yoktu. Belki başka bir eve taşınmıştı. Telefonunu yine de açmadı. Oradan şehre yol aldı. Kafe yapılan eski taş avlulu bir mekana girdi. Binyılların kara yanık taşlarından yapılı bu mekan oldukça serindi. Bakır tas içinde soğuk ayranı yudumladı.

Mekana gelen giden yok gibi görünüyorken, sanki takipteymiş gibi görmek istemediği biriyle karşılaştı. Ekonomik açıdan birçok kişi gibi sıkıntı çekiyordu. En son arabasını satmıştı.

“Merhaba abi, dünden beri seni arıyorum. Herkesi engellemişsin, sana ulaşılamıyor. “

“Ben sadece seni engelledim.”

“Başka arkadaşları da engellemişsin.“

“ Onlarda belki borç isteyenlerdir.”

“Seni anlıyorum. Borç vermek istemeyebilirsin.”

“Niye arkadaşıma borç vermeyeyim. Ama aldığımla ancak geçiniyorum. Şu anda hiç param yok.“

“Senin paran var. Farkında değilsin!”

“Nasıl yani ?”

“Ver bakayım cep telefonunu .”

Telefonu alan arkadaşı.

“Sen beş banka ile telefon bankacılığı yapıyorsun. Hepsinin ek hesabı var. Birini aç bakayım.”

Hesaplardan birini açtı. Gerçekten ona ek hesap tanımlanmıştı.

“İşte bana borç verebileceğin para var. Ben faiziyle birlikte geri veririm.”

Arkadaşına ek hesaptan mecburen havale yaptı. Az önce yanına ilk geldiğinde yanakları düşük mutsuz arkadaşı, yanakları yukarıya kalkık, mutlu mesut bir halde gidiyordu.

Artık telefonu açabilirdi. İlk önce evini satılığa çıkaran arkadaşı aradı.

“Merhaba. Evine geldim. Çok üzüldüm. Kapıda satılık ev yazıyordu.”

“Evet borçlar nedeniyle maalesef evi satılığa çıkardım. Müşteride yok. Faizlerde işliyor. Ne yapacağımı bilmiyorum. “

“Sende üçe beşe bakma uygun bir fiyat ver gitsin. “

“O kadar kolay mı? Onca emeğim var.”

“Üzme kendini. Ama beterin beteri var.”

“Halime şükür etmiyorum. Borçlu olmam ve ekonomik sıkıntı çekmem benim suçum. Aslında hepimiz suçluyuz. Ne hakkımız almak için uğraşıyoruz. Ne de ayaklarımızı yorganımıza göre uzatıyoruz. Müstakil ev benim neyime. Alırsan böyle ortada kalırsın. Şimdi desem bana borç ver. Diyeceksin param yok. Ama cep telefonuna gir. Sana tanımlanmış kolay krediler var. Onu bana gönder, ben her ay faiziyle sana gönderirim. “

Cep telefonunu açtı. Herhangi bir hesabı açtı.Gerçekten ona tanımlanmış kredi vardı. Hem de kefilsiz diyordu. Normalde kredi çekilirken onca bürokratik işlem vardı. Eskiden kefil bulmakta zorlanırlardı. Şimdi her şey cep telefonunda cereyan ediyordu. O anda arkadaşı aradı.

“Baktın mı?”

“Evet, söylediğin gibi tanımlanmış kredi var.”

“İşleme başla , banagönder.Her ay eşimin maaşından sana gönderirim. “

Ya göndermezsen diye sormadı. Diğeri de ek hesaptan çekince sormamıştı. Dediğini yaptı. Bir dakika sonra hesabına para yatmıştı. Onu da arkadaşına havale etti.

Daha maaşı yatmadan mevcut borçlarına iki borç taksiti daha eklenmişti. Arkadaşlarının o borçlarını ödemeyeceğini çok iyi biliyordu. Muhtemelen başka borçları davardı. Yinede göndermişti.

O anda telefona gelen bir mesajla irkildi. Maaş günü sendikadan bordro yakma eylemi çağrısı vardı.

Aslında tüm maaşlılar öfkeliydi. Ama o eyleme yöneticiler ve birkaç aktivist dışında kimsenin gitmeyeceğini iyi biliyordu. Gruba şöyle bir mesaj yazdı…

“Eskiden fazla borcumuz yoktu. Arabamız yoktu. Evimiz yoktu. Kiralar bu kadar yüksek değildi. Bir maaş alamasak kıyamet kopmazdı. Çünkü şimdiki gibi kredi borçlarımız yoktu. Bu yüzden topluca eylemlere giderdik. İş bırakırdık. Ceza almaktan, sürgün olmaktan korkmazdık. Bütçemiz o kadar sarsılmıyordu. Hem dayanışma vardı. Şimdi taksitli yaşamımız var. Ve taksitler yüzünden eylemlere gelemiyoruz. Bir maaş alamsak felaketimiz oluyor. Korkuyoruz. Bizi borçlandırma kölesi yaptılar. Yarın maaşım hemen borçlara gidecek. Sonra kredi kartı ve ek hesaplar yüklenip daha da köleleşeceğim. Bu durumda açıklamaya gelebilir miyim, bilmiyorum. Bence en iyi eylem borçlardan topluca vazgeçebilmektir.“

Grupta biri ona şöyle cevap vermişti:

“Eskiden borç yiğidin kamçısı derlerdi. Şimdi kölenin değneği oldu.”