Adı “Kulp Müftüsü” olarak ünlenen Liceli entelektüel ve üretken İsveç sürgünü Mehmet Emin Bozarslan’ın “Doğu’nun Sorunları” kitabı 1966 yılında yayınlandı. Kitap elbette o günün yani Kürdün yokluğu üzerinden resmi ideolojinin sınırlarını zorlayarak mevzuyu dillendirmeye çalışıyordu.

Bozarslan’ın kitabının yayınının otuzuncu yılında 1995’te Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) Doğu Ergil’e önemli bir saha çalışması yaptırıp yayınladı. İşte o raporun adı da “Doğu Sorunu- Doğu Raporu” oldu. Bu kez Doğu Ergil, rapor kitabında kapakta hiç, içeriğinde de yeri geldiğinde ama “ölçülü” olarak “Kürt” adını telafuz edip Doğu Sorunu’nu bir saha çalışması şeklinde gündemleştirdi.

Evet araya yine bir otuz yıl daha girdi ve geldik 2025’e. Hatta ne gelmesi işte bir gün sonra da bu yıla noktayı koyup Bozarslan’ın kitabının 60. Yılı 2026’ya gireceğiz ve artık sorunun adı “Kürt Sorunu” olarak telafuz ediliyor. Ve hatta parlamentoda komisyon kurulmuş, üstelik sorunu, şiddeti yöntem olarak kırk küsur yıldır kullanan PKK’nin başkanı Abdullah Öcalan ile karşı şiddetin her daim başat örgütlü lideri Devlet Bahçeli’nin müzakeresiyle sorun çözüm eksenli olarak konuşuluyor.

Doğu Raporunun girişinde bir cümle vardı, diyordu ki; “Toplum, kendi özerk örgütleri eliyle, devletten medet ummadan kendi sorunlarına çare arama kararlılığını gösteriyor…”

İşte o yıllarda Diyarbakır Tİcaret ve Sanayi Odası’nın yönetim kurulu başkanı olan rahmetli Felat Cemiloğlu ağabey aynı zamanda TOBB yönetim kurulu üyesiydi de. Şimdi belki 2025’in Türkiyesinde “Diyarbakır ticaret sanayi odası neden bu gibi sorunlarla ilgilenir ki” diye sorabilir kimileri. Elbette ilgilenir çünkü raporun hazırlandığı 1995’lerde de TSO bu konularla ilgiliydi. O tarihlerde TOBB yönetim kurulu toplantılarına bölgeden seçilmiş tek yönetim kurulu üyesi olarak katılan Felat CEMİLOĞLU bölge ticaret ve sanayi odalarının da görüşlerini alarak bölge sorunlarını taşıyıp iletiyordu Ankara’ya.

İşte tam da bu minval üzere doğu raporunun önsözünde TOBB başkanı Yalım EREZ şöyle diyordu; “Bu araştırma, eğildiği konunun İLK ve TEK bilimsel örneğidir. Birliğimiz bu araştırmayı sunmakla, Demokratik Örgütlerin üstlenmeleri gereken sorumluluğu yerine getirdiği için kıvançlıdır.”

1995 Ocak ayının ilk yarısında benim de MÜLKİYELİ yıllarımdan hocam olan Doğu Ergil genç ekibiyle birlikte şehre konuğumuz olarak gelmiş, postu da Ticaret Sanayi Odasının Dağkapı meydanına bakan bir odasına sermişti. O yıllarda TSO yönetim kurulu başkan vekiliydim ve TOBB genel kurul delegesiydim.

Canla başla Diyarbakır merkez olmak üzere rapor için saha olan Batman ile Mardin’in Nusaybin ve Kızıltepe ilçelerinin oda temsilcileri ve deneklerle irtibat için ne gerekiyorsa yapmıştık. Daha sonra da bölgeden göç alan Adana, Mersin ve Antalya ile bağlantı için gereğini yapmıştık. Tabii ki rapor için öncesinde İspanya’nın BASK bölgesinde ETA ile, İngiltere ve Kuzey İrlanda’da da IRA ile ilgili birbuçuk yıl süren çalışmalar yapılmıştı.

Hatırlıyorum o yıllarda Kürt coğrafyası ateş topu gibiydi. Bölgede OHAL-olağanüstü hal yönetimi bilinen normal yasal yönetim modelinin dışında adeta “yasa tanımaz” bir üslupla ve tek partinin umum müfettişlik yıllarının daha modernize olmuş hâli ile bir uygulama içindeydi. Faili meçhul cinayetler günün ritüeliydi adeta. Toplu sürgünler, köy boşaltmalar, zorunlu göçler. Ez cümle hayli zor yıllardı coğrafya için. Bugün bin küsur haftadır cumartesi anneleri kayıpları ile oturma eylemi yapıyorsa işte tam da o günlerden taşınandır.

Tam da o zor koşullar altında Diyarbakır TSO gerek rapora malzeme olan o 1267 denek ile gerekse 100 dolayındaki kanaat önderi şahsiyetle ekibin buluşmasına yardımcı oldu. Doğu Ergil hocanın tabiriyle o şahsiyetlerin büyük çoğunluğu başta oda başkanı Felat Cemiloğlu olmak üzere bir çoğumuz tarafından tek tek aranarak gerçekleşti o görüşmeler.

Sonra rapor yayınlandı. Elbette üzerinde çok konuşuldu çok da yazıldı. “Kim yazdırmış, niye-neden yaptırmış, kime ne yararı olacak” gibi bu ve benzer sorular orta yerde dolaşırken rapor hakkında (dgm) devlet güvenlik mahkemesinde dava açılmış hızla da beraat kararı verilmişti. Sanırım bunda dönemin başbakanı Tansu Çiller ve hükümetiyle çok iyi ilişkileri olan TOBB başkanı Yalım Erez’in katkıları ve müdahalesi olmuş olmalıydı.

İşte o esnada Doğu Raporu’nun bir nevi lansmanı olabilecek gelişmeye Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti vesile oldu ve rapora “Jüri özel ödülü” verdi. 4 Ağustos 1995 akşamı ödül takdim gecesi yapıldı. TOBB Başkanı Yalım EREZ ve TSO başkanı Felat Cemiloğlu oradaydı. Bölge valisi Ünal Erkan yemeğe katılmadı. O katılmayınca çok istemesine rağmen Akın Birdal’ın da eniştesi olan dönemin Diyarbakır Valisi Doğan Hatipoğlu da katıl(a)madı.

Bugün artık bir anlamıyla milat olan o malum raporun 30. Yıldönümünde şöyle bir cümlesini yeniden hatırla(t)makta yarar görüyorum; “Eğer sorunu aşmak için şiddetten arındırılmış bir proje gerçekleştirilemezse, çözüm dışarıdan gelecektir.”

Sanırım bugün işte 2025’in ülke gerçekliğinde bir nevi zaman içinde yolculukla DEJAVU Hâli yaşıyoruz. E, diyeceksiniz ki OHAL’den Dejavü’ye! Bu da bir merhale mi!

Bakın usta BORGES ne diyor: “Geçmişi bilebiliriz. Ama bugün bizden gizlenmiştir…” Belki de bütün o ikiyüz yıllık çözümsüz hikâye o bilinen geçmişin izinden yürünerek, bugünü ve geleceği konuşmak, anlamak, adil ve vicdani muhasebeden geçirerek yeniden kurmak üzerine olmalı. …

30 Aralık 2025 Diyarbekir