Günaydın Türkiye. Günaydın sevgili okurlarım. Önce Esenyurt Belediye Başkanı, sonra Beşiktaş Belediye Başkanı ve daha sonra da Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ tutuklandı. Tabi ki öncesi de var; Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, İdris Baluken, Çağlar Demirel, Selma Irmak, Gülser Yıldırım, Ferhat Encü, Burcu Çelik, Abdullah Zeydan… Osman Kavala, Can Atalay ve şu an aklıma gelmeyen diğerleri...

Düşüncelerinden dolayı Kürtçe deyişi ile “bila hak bila sebep”, Türkçe söylemiyle “haksız ve sebepsiz” olarak içeride özgürlüklerinden yoksun yatmaktadırlar.
Kimilerinin fikrine zerre kadar katılmam ama fikirlerinden dolayı içeriye atılmalarına da “evet” demem.

Avrupa Birliği, hukuk, demokrasi diye yola çıkıp Türkiye’yi karanlığa mahkûm eden iktidarın sorumluluğu hepimizin malumu ama muhalefet partilerinin hiç mi günahı yok?

Tabi ki var.

Dokunulmazlıkların kaldırılmasında olumlu oy veren ana muhalefet partisi CHP’nin 55 milletvekili, dokunulmazlıkların kaldırılmasına “evet” diyerek ilk taşı atmış oldu.
Muhalefet “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” dediğinde iktidar için mıntıka temizliği yapmaya başladı.

Maalesef Türkiye’de inanılmaz derecede kirlenmiş bir siyaset tarzı var. Bu öyle bir kirlilik ki Makyavelli’ye mezarında takla attırır.
Meral Akşener’i düşünün. 6’lı masa adına esip gürlerken, ya da 6’lı masayı devirirken, asıl misyonun Erdoğan’ı temsil etmek olduğunu kaç kişi tahmin edebilirdi. Gösterdiği fedakârlıklardan dolayı cumhurbaşkanı olarak ödüllendirileceği söyleniyor. Artık bu tip şeylere şaşırmamayı öğrendik...

Sinan Ogan’ı hatırlayın. On binlerce seçmeni arkasından sürüklerken, aslında Aliyev’in bir anlamda Erdoğan’a ikram etmek için organize ettiği bayramlık şeker olduğunu bilebilir miydiniz?

Muhtemelen her iki olayı da tahmin edenler olmuştur ama çok sayıda olmadıklarından eminim.
Çoğunluğu HDP’li olan milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırıp, demir parmaklıkların ardına atılmasına vesile olanlar, kulaklarının üstüne yatanlar, kendi katkılarıyla da totaliterleşen bu rejimin onlara dokunmayacağını mı düşünüyordu.

Maalesef böyle bir dünya yok…

Bütün bunlar neden oldu biliyor musunuz?

O Ermeni’nin dövülmesine göz yumuldu ya, işte ondan.
         Sırrı Süreyya Önder’den alıntıladığım hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Hikâye şöyle:
         Biri Türk, biri Kürt ve biri Ermeni üç arkadaş erik çalmak için zengin bir Türk'ün bahçesine girerler. Bahçenin sahibi Türk gelir. Bunları bahçesinde görünce önce Ermeni’ye çatar: “Lan, hadi anladık bu ikisi Müslüman; sen Müslüman bile değilsin, hangi hakla bahçeme girip erik çalarsın?” der; Ermeni’yi öldüresiye pataklar ve dışarı atar.
         Sonra sıra Kürde gelir. Kürde de: “Lan, sen Türk bile değilsin; hangi hakla bahçeme girer ve erik çalarsın?” diyerek Kürdü de bir güzel döver.
         Sıra Türk olana gelmiştir. Ona da: “Sen ne biçim Türk’sün, nasıl bir Ermeni ve bir Kürt’le bir olup bahçeme erik çalmaya gelirsin?” der ve onu da iyice patakladıktan sonra bahçeden atar.
         Ardından bu üç arkadaş: “Nasıl olur da biz üç kişi olduğumuz halde bu adamdan dayak yeriz?” diye aralarında tartışmaya başlarlar.
         Bu sırada Türk, Kürt'e döner ve şöyle der: “Biz en başta Ermeni’yi dövdürmeyecektik.”
                                                   …
          İsterseniz size Alman Papazın hikâyesini de anlatayım.
  Alman Papaz Martin Niemöller, başından geçenleri şu cümlelerle anlatır;
Önce Sosyalistleri topladılar.
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü ben sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları topladılar.
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri topladılar.
Sesimi çıkarmadım,
Çünkü Yahudi değildim...
Sonra beni almaya geldiler...
Benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
 
      Neyse ki bizde İskandinav demokrasisi olduğundan yukarıda anlattığım iki anıya da uygun bir halimiz yok, durumlarla hiç bir ilgimiz yok. 
 
                                       &
 
Bir söz de benden
“Her dert insanlara söylenmez.
Gün gelir seni o derdinle vururlar.”
 
&
 
Kulağa hoş gelen sözler
Kötülerin kaybetmediği bir toplum, çocuklarına ahlakı öğretemez.
 
&
Kirveme öğütler
Kirvem; açlar tokları savunmayı bırakmadığı sürece; ağa ağalığına, eşek eşekliğine devam eder. 
 
                                        &
Ve yazıma çoğu kez olduğu gibi bir şiirimle son veriyorum.
 
     AY BİR AVUÇ ALEV
Sitemde sabah olmasın,
Hele güneş hiç doğmasın.
Vay anam vay.
Kala kalsın karanlıklar arasında
Bu kızıl rengiyle ay…
 
                                         &
Gelelim “Dilimde tüy bitinceye kadar” yazacaklarıma;    
Anzele, büyük bir balıklı göl haline getirilip, turizme kazandırılsın.
Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi MÜZEYE dönüştürülsün.
Daha da önemlisi,
 Zerzevan Kalesi, Çayönü, Mitras Tapınağı, Kortik Tepe, Hilar Mağaralarını ve Bırkleyn Mağaralarını koruyalım, tanıtalım.
İyi bir hafta geçirmeniz dileğiyle. 
Dostça kalın.